Çocuk korkuları


Korku, bir anlamda insanın hayat sigortasıdır. Korku vasıtasıyla can güvenliğimizi ve sağlığımızı tehdit eden tehlikelerden uzak durarak, önlemler alarak veya kaçarak hayatımızı korumuş oluruz. Dünyada korkmayan insan yoktur. Ancak akıl sağlığı yerinde olmayan insanlar korkmazlar. Korkusuz olarak isimlendirilen insanlar, aslında korkusuz değil, korkuyu kontrol edebilen insanlardır. Onlara korkusuz demek yerine cesur demek daha doğru olacaktır.


Çocuk korkuları, sistematiği itibarıyla iki gruba ayrılır:

1.Doğuştan gelen korkular

2. Öğretilmiş korkular.

Doğuştan Gelen Korkular:


Bebeklerde doğuştan gelen üç temel korku vardır: Anneden ayrılma korkusu, yükseklik korkusu ve yüksek sesten ve ışıktan korkma.


Aniden ortaya çıkan ışıktan, kapı sesinden, insan bağırmasından, korna sesinden, araba gürültüsünden, gök gürlemesinden korkar; sıçrayarak ve ağlayarak tepki gösterir. Zamanla çevreye alıştıkça korkuları azalır. Anneden ayrılma korkusu 4 yaşında tamamen ortadan kalkar. Ancak üç yaşına kadar çeşitli sebeplerle anneden ayrı kalan çocuklarda güven ve bağlanma duygusu gelişmemektedir.

Çocuklar doğal olarak:

ü  Karanlıktan,

ü  Yalnız kalmaktan,

ü  Yaralanmaktan,

ü  Yükseklikten,

ü  Kalabalıktan,

ü  Yabancılardan,

ü  Hayvanlardan,

ü  Düşen ve kırılan bir şeyden korkarlar.


Çocukların korkuları ile alay edilmemeli, korkularını dile getirmelerine izin verilmelidir. Korkularıyla alay edilen, “Bunda korkacak ne var, amma da korkaksın, erkek adam korkar mı” diye eleştirilen çocuklar korkularını saklama ve korkmuyormuş gibi davranma yolunu tercih ederler. Korkuları bastırılan çocuklar, korkuyu tanımayı ve onunla baş etmeyi öğrenemezler.


Küçük çocuklar alışık olmadıkları bir mekâna hemen uyum sağlayamaz, rahatsız olur, bir çeşit korku yaşarlar. Yatağının yeri değiştirildiğinde, odası değiştirildiğinde, yatılı misafirliğe gidildiğinde, seyahate çıkıldığında, aile yeni bir eve taşındığında çocuk yeni çevreye alışmakta zorluk çeker, özellikle geceleri yalnız kalmaktan korkar. Çocuğun sevdiği bir oyuncağını yanına almasını sağlayarak, sonu mutlulukla biten bir masal okuyarak, alışıncaya kadar geceleri odanın ışığını açık bırakarak korkuyu yenmesine yardımcı olabiliriz.


Öğretilmiş Korkular:
Anne babalar çocuklarını tehlikelere karşı koruma ve onları uyarma adına bazen işin dozunu kaçırır, içlerine korku salarlar: “Sakın elimi bırakma, kaybolursun. Sakın evin önünden ayrılma, kötü insanlar seni kaçırır. Sakın oraya çıkma, düşersin. Sakın sokağa çıkma araba çarpar. Tanımadığın birinden şeker ve çikolata gibi şeyler alma, elinden tutup götürmek isterse gitme, gidersen sana kötülük yapar,” gibi abartılmış uyarılar çocukta çevreye ve insanlara karşı korku beslemeye yol açmaktadır. Yine anne babalar çoğu zaman çocuklarını disipline etmek ve uslandırmak için öcü, cadı, hortlak, dev, hayalet gibi hayali varlıklarla veya polis, doktor, iğneci, dilenci, hırsız gibi yabancı insanlarla korkutuyorlar.


Özellikle anneler, çocukların yaramazlığından bıktıkları ve söz geçiremedikleri zaman onu annesiz bırakmakla tehdit ediyorlar: “Beni üzmeye devam edersen, bırakıp giderim, annesiz kalırsın. Ben öleyim de, annesiz kal. Beni çok üzüyorsun, hasta olup yatağa düşeceğim.” Bu sözleri duyan çocuk korkuya kapılır, anneyi gerçekte kaybedeceğini düşünür.


Karı koca geçimsizliği, kavgaları,  birbirini boşamakla tehdit etmeleri, birbirine küsmeleri de çocuğu korkutur. Ayrılacaklarından, onu annesiz babasız bırakacaklarından korkar. Anne ve baba geçimsizliğine kendisinin sebep olduğunu zanneder, suçluluk duygusuna kapılır.


Okulda başarısız duruma düşme, ailesi ve arkadaşları tarafından sevilmeme, değer verilmeme korkuları da yine anne babanın yanlış telkin ve tutumundan kaynaklanmaktadır. Çocuklar, ölüm korkusunu da büyüklerden öğreniyorlar. Yangın, deprem, sel, yıldırım çarpması, trafik kazası, hastalık gibi korkuların temelinde ölüm korkusu vardır.


Fobileri (sebepsiz ve mantıksız korkuları) olan yetişkinler üzerinde yapılan araştırmalar, bu fobilerin çocuklukta bastırılmış korkulardan, özellikle ölüm korkusundan kaynaklandığını göstermektedir. Kapalı yer, meydan, sokak, yükseklik, boşluk, asansör, evde yalnız kalmak, gemi, uçak, gök gürültüsü, karanlık, kapalı ve bulutlu hava en sık rastlanan fobilerdir. “Sosyal fobi” olarak isimlendirdiğimiz kişilerden, kalabalıktan, karşı cinsten, toplumda belirli yeri ve rolü olan insanlardan korkma da oldukça yaygındır. Bunların yanı sıra bıçak, iğne, hayvan, böcek, pislik ve mikrop gibi fobileri bulunanlar da vardır.


Ölüm Korkusu:
Çocuklarda görülen birçok korkunun temelinde ölüm korkusu olduğu için üzerinde biraz durmak istiyoruz. Çocuklar 2-4 yaşlarında ölüme bir anlam veremezler. Bu yaşlarda ölümü uykuyla bir tutarlar. Oyunlarında ölüm kelimesini kullanmalarına rağmen ne anlama geldiğini bilmezler. Ancak ölümün ne olduğunu anne ve babalarına sormaktan da geri durmazlar. Anne babalar genellikle kaçamak cevap verir, ölümü dönüşü olmayan bir yolculuk olarak tarif ederler. Küçük çocuklar canlı-cansız ayırımı yapamadığı için, ölümün cansızlar için de geçerli olduğunu düşünürler. Kaybolan bir oyuncağının öldüğünü söyleyebilir.


Çocuklar, 5-6 yaşlarında çevreden duydukları ölüm haberlerinden ölümle hastalık ve yaşlılık arasında bir ilişki olduğunu öğrenir; buna rağmen ölen insanların geri geleceklerine inanırlar. Baskı altında büyüyen ve sık ceza alan çocuklar, ölümü Allah tarafından verilmiş bir ceza olarak düşünürler. Bu sebeple, kötü çocukların öleceğine, iyi çocukların ölmeyeceğine inanırlar.


Çocuklar, ölüm kelimesini ilk duydukları andan itibaren, ölümün ne olduğunu, ölen insanın nereye gittiğini soracaklardır. Ölüm gerçeği çocuklar için bir sırdır. İnançlı anne babalar, ölen kişinin cennete gittiğini, orada daha rahat yaşadığını söylerler. Çocuklar ceset, ruh, cennet, cehennem gibi soyut kavramları anlamasalar da anne ve babanın söylediklerini doğru kabul ederler. Çocuklar ölen kişinin yıkandığını, tabuta konduğunu, mezara gömüldüğünü görseler dahi onun cennete gideceğine ait inançlarını muhafaza ederler.


Ölüm, dünyanın değişmez en büyük gerçeğidir. Ölümü öldürüp kabir kapısını kapatmaya kimsenin gücü yetmez. Ölümün zamanı belli olmadığından, insanlar arasında büyük-küçük, zengin-fakir ayırımı yapmadan, şu veya bu sebeple her vakit gelebildiği için insanlar ölümden korkuyorlar. Çocuklarını ölüme yol açan kazalardan ve nesnelerden uzak tutmaya çalışıyor, onları uyarıyorlar. Çocuklar büyüklerin bu korkularını gözlemleyip uyarılarına maruz kalınca ölümden ve ölüme yol açan olaylardan korkmayı öğreniyorlar.


Bazı anne babalar, korkacağı veya anlayamayacağı endişesi ile çocuklardan ölümü gizliyorlar. Bir yakını veya çok sevdiği oyun arkadaşı öldüğü zaman seyahate çıktı, uzak bir yere gitti gibilerden çocuğu atlatıyorlar. Uzun süre çocuktan ölümü saklayamazsınız. Er veya geç ya kendisi ölen birini görecek veya arkadaşlarından duyacaktır. O zaman anlatmak daha zor olacaktır.


Ölen birini veya parçalanmış bir cesedi görmesi küçük çocukları korkutur ve derinden etkiler. Bu sebeple mümkün oldukça çocukları kaza mahallinden ve ölü evinden uzak tutmak gerekir. Ölüm korkusunun en etkili ilacı ahiret inancıdır. Öldükten sonra dirileceğine inanan insan ölümden korkmaz. Korksa da ölümün kendisinden korktuğu için değil, cehenneme gideceğinden korktuğu içindir. Cehennem korkusu da insanı günah işlemekten alı koyar, hayırlı ve faydalı işlere yönlendirir. 


Cehennem çocuklara kapalı olduğu için, onlara önce cenneti olan Allah’ı anlatmalıyız. Çocuğu terbiye ederken Allah’la ve cehennemle korkutmak, Allah’a haksızlıktır. Çünkü böyle bir Allah yoktur. Allah, çocuklara karşı annelerinden daha şefkatlidir. Ergenlik (buluğ) yaşına kadar çocuklara günah yazılmaz. Çocuklar ancak cennet fikri ile Allah’ı sevebilir ve ölüm korkusunu yenebilir.  

YORUM EKLE