Damlamca’nın Gülleri: Hatip Dede ile Çerkeşli Teyze

Bir bayram günü elimizden kaçırıp, gökyüzünün derinliklerine yavaş yavaş yükselişini seyrederken gözden kaybolan uçan bir balon gibi ardından baka kaldığımız çocukluğumuz…

Şarkıdaki gibi; “Her anını eksiksiz, dün gibi hatırladığımız geçip giden o güzelim yıllarımız…”

Modernleşmenin dayattığı yeni hayat tarzının insanları beton bloklara yönlendirmesi, Türk toplumunun en temel özelliklerinden biri olan "mahalle kültürü" ve "komşuluk ilişkilerini” her geçen gün biraz daha yok ediyor.

Çocukluk yıllarımızın geçtiği eski mahalleler sevgi, saygı, paylaşma ve yardımlaşma ruhunun hayatın her saniyesini kuşattığı, komşuluğun akrabalıkla yarıştığı birbirinden güzel insanların yaşadığı güven, huzur, muhabbet ve mutluluk mekânlarıydı…

Can kaygısı, mal kaygısı yoktu. Kapılar kilitlenmezdi. Büyük büyüklüğünü, küçük küçüklüğünü bilirdi. Kimse kimseyi selamlamadan geçmez, komşu hatırı, komşu hakkı asla çiğnenmezdi.

Değil insanın; bir tek kibrit çöpünün bile kıymeti vardı… Çakılan kibritin ilk aleviyle ocak yakılır, söndürülüp ateşi taşımak için saklanırdı.

Eskiden çocuklar paylaşmayı dört duvar arasında elektronik oyuncakların esir aldığı günümüz çocukları gibi facebook’ta twitter’da değil, mahallelerinde öğrenirdi.

Mahallenin kavga eden çocukları “sarılın bakalım birbirinize, siz kardeşsiniz” talimatıyla barıştırılırdı. Sevgi vardı insanların gözlerinde, sözlerinde, yüreklerinde…

Mahallenin çocuklarıyla karşılaşan büyükler başlarını okşar, mendillerinde taşıdıkları akide şekeriyle sevindirirlerdi onları… O güzel yılları, o güzel insanları hatırladıkça aklıma ilk gelen isim Damlamca’nın güllleri Hatip Dede ile eşi Zehra teyzedir.


Başında beyaz örgü takkesi, pamuk sakalları, zayıf bedeni, bükülmüş beli ve elinde işlemeli ağaç bastonuyla evinden çarşıya gidişinde ve dönüşünde hep bir ağızdan “Dedeeeee… Dedeeee…” diye bağırarak sevgi gösterisinde bulunurduk ona. O da bizleri coşkuyla, neşeyle sesli gülümseyerek, bastonunu havaya kaldırarak selamlar, “Yavrularımmm… Yavrularımmm…” diye mukabelede bulunurdu. Bu sözlü gösterinin ardından koşup onu kucaklar, verdiği akide şekerini çatırdatarak yerken tatlanan ağzımızla daha da bir coşkulu “Dedeee… Dedeee… Dedeee…” diye koro halinde ona teşekkür ederdik. Her birimizi tek tek öpüp koklar, bizlere öğütler verir ve dua ederdi.

“Ömrünüz uzun olsun, düğününüz de güzün olsun yavrularım…” duasına gülüşerek topluca “âmin” derdik…

Pozitif enerjisiyle çocukların üzerine her gün yıldız gibi mutluluk serperdi Mehmet Dede…

Çocukları çok seven Hatip Dede ile Çerkeşli Teyze, çocukları olmadığı için Şükran Hanımı evlatlık olarak alırlar. Elinden Kuran dilinden zikir düşmeyen Mehmet (Leblebici) Amca; “Hatip Dede” olarak; eşi Zehra Nine de Çerkeş’ten gelin geldiği için “Çerkeşli Teyze” olarak bilinirdi.

Mehmet Dede her gün namazını eda etmek için Büyük Cami’ye gider, elinde taşıdığı ibriğine tatlı sudan doldurur, fırından sıcak ekmeğini aldıktan sonra evinin yolunu tutar; onunla yolumuz Tahtaköprü’de kesişirdi.

Mehmet Dedenin işi Bekçi tahsildarlığıdır… O dönemde mahalle bekçilerinin ücretini görev yaptığı mahalle sakinleri ödermiş. İşte bu parayı mahalleliden tahsil edermiş Mehmet Leblebicioğlu. (1)

Hatip Dede 1979 yılında can yoldaşı Zehra nineyi kaybeder… Mahalle arkadaşımız İsmail Çağlak’ın babası Salih Amca definden sonra Mehmet Dedenin Zehra Ninenin mezarı başında bir süre kaldıktan sonra kabrin başından ayrılırken 7 tane taş attığına tanık olur… “Mehmet Amca, niye böyle yaptın?” Sorusunu cevapsız bırakır… Salih Amca bu duruma bir mana veremez ancak bu hadiseden 7 gün sonra Mehmet Dede de vefat edince bunun hikmeti ilahiden olduğunu anlar.

Yaşadıkları mahalledeki insanların gönlünde büyük yer eden bu 2 güzel insan; tıpkı hayattaki gibi, el ele sonsuzluğa gider gibi yan yana yatıyor mezarlarında. İstemedikleri için ikisinin de mezar taşı yok. İplik Pazarı Caminin karşısında dükkânı olan 60’lı, 70’li yıllarda Çankırı’nın tek bayan kuaförü Aliye Hanım Teyze, Mehmet dedenin yeğenidir.


ŞÜKRAN TEYZE

(1)14.7.1966 tarihinde kabul edilen 772 numaralı Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunuyla Belediye hudutları içinde çarşı ve mahalle bekçileri teşkilatı kuruldu. Bu teşkilata ait kadrolar ile gelir ve giderleri il özel idare bütçesine bağlı ek bütçeye bağlandı.
YORUM EKLE
YORUMLAR
Sevgi selcuk
Sevgi selcuk - 6 yıl Önce

Şöyle seneler geriye giderek çocukluğumda kayboldum.ne güzel mutlu,umutlu yıllardı.simdi o tattan eser kalmadi. Umalım ki bizden sonrakiler bazı değerlere bizim de yardimimizla sahip ciksinlar

Sezen
Sezen - 6 yıl Önce

Allah'ım onları ahiretlerinde sevindirsin. neden mezarda şık istemediklerini merak ettim.

Öner Satılmış
Öner Satılmış - 6 yıl Önce

Böyle mükemmel üstü bir tasfir yapmanızdan ötürü sizi kutluyorum .Metin bey hikaye de yedi taş olay î çok çarpıcı ve insan üzüntüye boğan bir anı iyi ki sizin gibi değerlerimiz var

SIDIKA
SIDIKA - 6 yıl Önce

"Değil insanın; bir tek kibrit çöpünün bile kıymeti vardı… Çakılan kibritin ilk aleviyle ocak yakılır, söndürülüp ateşi taşımak için saklanırdı." Bu cümle beni aldı 40 yıl öncesi çocukluğuma götürdü.Anneannemin bu kibrit tasarrufunu hatırladım bir anda..aslında bilinçaltında bir yerlerde uyuttuğumuz bizde saklı olan bu anılar, böyle bahsi geçince birden uyanıyor adeta..Zaman zaman anılarımızı uyandırdığınız için teşekkürler..Kaleminize , yüreğinize sağlık Metin bey..

Leyla
Leyla - 6 yıl Önce

o manevi lezzetine paha biçilmez şekerlerden bende yedim. nurlarda uyusunlar.

METİN KOÇ
METİN KOÇ - 6 yıl Önce

meti̇n kardeşi̇m. çok güzel yazilarini okumakla eski̇yi̇ hatirliyorum. kalemi̇ne sağlik. selamlar...

Mehmet altıner
Mehmet altıner - 6 yıl Önce

Mehmet amca tahta köprüden başlar eve gelesiyle kadar Çerkeşli teyzeye i"gözümün nuru,canımıniçi gibi iltifatlar ederek gelirdi ayrıca Çerkeşli teyzenin evde ne kadar kova, tencere maşrapa gibi eline ne geçerse su doldurma huyu vardı Nur içinde yatsınlar

hatice
hatice - 6 yıl Önce

yeni yazı bekliyoruz abi.


banner304