İstiklal Savaşında Mehmet Akif’in Çankırı’da Gerçekleştirdiği Faaliyetler

Sanırım pek çok Çankırılı, özellikle gençler, Çankırı’nın İstiklal Savaşında yaptığı faaliyetler hakkında bilgi sahibi değildir. Mehmet Akif’in torunu Selma Argon’un yeni çıkan “Dedem Mehmet Akif” kitabında bu konuda oldukça detaylı bilgiler yer almaktadır.(*)


Selma Argon anlatıyor: “Dedem Mehmet Akif’in, İstiklâl Savaşı yıllarındaki hiz¬metleri arasında Kastamonu ve civarında yaptığı faaliyet¬lerin ayrı bir yeri vardır. İstanbul’dan Anadolu’ya gemiyle gönderilen silahların ilk durağı İnebolu Limanıdır. İnebolu Limanından alınan silahlar, kağnılarla, at arabalarıyla, atların ve eşeklerin sırtında Kastamonu’ya gelir, oradan Ilgaz Dağları aşılarak binbir güçlükle Çankırı’ya ulaşırdı. Çankırı’da büyük kışlada toplanan bu cephaneler, Çankırılılar tarafından aynı vasıtalarla Kalecik üzerinden Ankara’ya ulaştırılırdı. Silah sevkiyatının yapıldığı bu yol tarihe “İstiklâl Yolu” olarak geçmektedir. Dedemin Ankara’ya gelirken kullandığı yol da bu yoldur. İnebolu, Kastamonu ve Çankırı yolunun İstiklâl Savaşı’ndaki önemi düşünülürse, Dedemin bu bölgedeki halk üzerinde bilhassa durmasının sebebi daha iyi anlaşılır. Bu yolun kapanması halinde Ankara’ya ikmal yapılması imkânsız olurdu. Ama bugün çok öne çıkmayan bir de Çankırı ziyareti var. Çankırı’nın köylerine kadar gidip verdiği vaazlar var.


Dedem, 4 Ekim 1920’de TBMM’ye başvurarak Kastamonu’ya gitmek için izin istiyor. Meclis zabıtlarında onun “propaganda” için Kastamonu’ya gönderildiği yazılı. Konu ile ilgili Matbuat ve İstihbarat Müdürlüğü’nün yazısı şöyle:

BMM Riyaset-i Celilesi’ne,

Burdur Mebusu Mehmet Akif Bey’in berâ-yı irşad Kasta¬monu havalisine izam edilmesi mücih-i fevaid görülmüş, mumaileyh müftehî-i azimet bulunmuş olduğundan ken¬disine me’zûniyetftasıyla keyfiyetin heyet-i idareye tebliği istirham olunur, efendim.


4 Teşrinievvel 1336, Matbuat ve İstihbarat Müdir-i Umûmîsi Galip BahtiyarMeclis başkanı, 7 Ekim 1920’de Akif’i 1,5 ay izinli say¬dıklarını bildirerek divanın bu kararını onaylamış, meclis kabul etmiştir.


Dedem yanında Çankırı (Kengırı) Mebusu Hacı Tevfik Bey, Binbaşı Halim Bey ile Kastamonu’ya doğru yola çıkıyorlar. Kafileyi Kalecik ilçesi yakınlarında Çankırı KafkasTopçu Alayı Kumandanı Yahya Bey karşılamış. Yahya Bey mücadele azmiyle dolu, cesur ve heyecanlı bir kumandandır. Dedem ve yanındakiler, Yahya Beyin delaletiyle yol üzerinde bulunan bütün köylere uğrayarak, onları vaazlarıyla irşad edip, Milli Mücadele’ye katılmaya davet ediyorlar. Çankırı’da Kafkas Topçu Alayı’nın faaliyetleri ve Çankırı’nın Kuvayı Milliye ruhu ile çalkalanması dedemi çok memnun ediyor.


Dedemin Çankırı’da bulunduğu günlerde şehirdeki aktif sivil toplum örgütlerinden biri de Çankırı Müdafaayı Hukuk Teşkilatıdır. Çankırı Müdafaayı Hukuk Cemiyeti’nin reisi Balcızade Müfti Ata Efendi, azalar ise encümeni liva azasından Şeyhzade Hilmi Efendi, idare meclisi azalarından Hacı Şükrü Efen¬di, Dumluzade İsmail Efendi, Fevzizade Abdullah Efendi, Belediye Reisi Cemal Efendi ve Saraçzade Hasan Efendidir. Daha sonra kurulan Çankırı Gençler Mahfeli, Milli Mücadele boyunca Müdafaayı Hukuk Cemiyeti’ne yardımcı olmuştur.


Dedem, bu ce¬miyetlerin yaptığı çalışmalarla yakından ilgilenmiş, vaazlarıyla onlara destek olmuştur.  15 Ekim 1920 Cuma günü Çankırı’nın en büyük camii olan ve halk arasında Büyük Camii olarak bilinen, Kanunî Sultan Süleyman’ın yaptırdığı Ulu Cami’de bir vaaz veriyor. Dedem, buradaki vaazında da, kayıtlara bakıldığında görüleceği gibi, ibadetten önce hürriyetin geldiğini ve hürriyet olmadan yapılan ibadetlerin kabul olmayacağını, kâfirin işgali altında olan halifenin de esir olduğunu, dolayısıyla gerçek halife olamayacağını, Yunanlılara ve kâfirlere karşı cihat bayrağını açan Mustafa Kemal’in etrafında toplanmak gerektiğini ısrarla vurgulamaktadır.


Dedem, vaazına şöyle başlamaktadır: Muhterem Müslümanlar, aziz Çankırılılar, Allah’a hamdu senalar olsun. Aylardan beri Cuma namazını kılmak fırsa¬tını Çankırı’da buldum. İstanbul ve civarında kılamadım. Çünkü o yörelerde kâfirlerin bayrağı dalgalanıyordu. O bayrağın altında kâfirin kölesi idik. Rabbül-âlemîn Müslümanlara köleliği haram kılmıştır. Kölenin Cuma namazı kabul değildir. Hürriyetinizi kazanacak, sonra Cuma’ya koşacaksınız. Kâfirin bayrağı altında halifelik de kuru bir sözden ibarettir. Halifelik İslam bayrağı altında olur. Yoksa halife de bir köledir.


Müslüman için evvela hürriyet, sonra ibadet gelir. Aziz Çankırılılar, kâfirlerin köleliğini kabul etmeyip hürriyet için cihat açan Mustafa Kemal Paşa etrafında toplanınız. Ülkemizi yakıp yıkan, hamile kadınların karınlarını deşen, hiçbir günahı olmayan çocuklarımızı süngüleyip havada dolaştıran, kız ve kadın¬larımızın namuslarına tecavüz eden Yunan ordusunu ve onları destekleyen kâfirleri kovmadıkça ve eli kolu bağlı yörelerimizde İslam’ın bayrağını dalgalandırmadıkça ameliniz noksan kalır, ibadeti makbul olamaz. Köleliği karşı cihat açan Kuvayı Milliye ordusuna katılınız. Cennetin kapısı daima şehitlere ve gazilere açıktır. Her iki cihanda da Allah’ın makbul kulları şehitler ve gazilerdir.”


O vaazı dinleyen, o atmosferi yaşayan en yakınındakile¬ri hatıratından öğreniyoruz ki dedem, hıçkırıklarla boğazı tıkanarak gözyaşlarıyla duasını yapmış. O söylemiş Çankırılılar ağlamış, namazdan çıkan evine koşmuş, hazırlığını yapıp askerlik şubesine koşmuş, şube önü gönüllü erlerle dolup taşmış.Dedemin Çankırı’dan Kastamonu’ya hangi gün hareket ettiğini bilmiyoruz. Ancak yanındakilerle beraber, yol üze¬rinde bulunan yerleşim yerlerindeki halka Milli Mücadele’yi anlatarak yoluna devam ettiğini ve 19 Ekim 1920 tarihinde yaylı bir araba ile Kastamonu’ya ulaştığını biliyoruz. O gün¬lerde Kastamonu’da yayımlanan Açık Söz gazetesi de 21 Ekim 1920 tarihli nüshasında Mehmet Akif’in Kastamonu’ya gelişini okuyucularına duyurmuş.


Görüyorsunuz ki dedem açıkça TBMM tarafından halkın irşadı için görevlendirilmiş. Çankırı vaazı pek bilinmez ama hatıratlar çıktıkça biz de öğreniyoruz. Buradaki vaazında kullandığı bir cümlenin altını çizmek istiyorum. Dedem, “Kâfirlerin köleliğini kabul etmeyip hürriyet için cihat açan Mustafa Kemal Paşa etrafında toplanınız,” diyor. Bu söz dedemle Atatürk arasındaki ilişkinin ilk evresini özetliyor. İlk evrede dedem açıkça Kuvayı Milliyeye destek veriyor, zaten bunun için İstanbul’dan gelmiştir.


İkinci evre onun Büyük Millet Meclisi’ndeki milletvekilliği dönemidir. Bu dönemde bir yandan İstiklâl Marşı’nın yazılma süreci, bir yandan da Ali Şükrü Bey gibi İslami hassasiyeti öne çıkan mebusların grubuna yakın durmasından mütevellit giderek “muhalif” damgası yediği bir dönemdir.


Biliyorsunuz üçüncü dönem onun milletvekilliğinden ayrıldığı ve Mısır’a yerleştiği dönemdir ki, bu dönem muhalefet etmenin bedelini arkasına takılan hafiyelerle ödemiş, en önemlisi vatanını terk etmek zorunda kalmıştır. Tamı tamına on iki yıllık bir gurbet... Tabii bu gidişinde başka etkenler de vardır. Mesela Hasan Basri Çantay, Çanakkale Zaferi’nin yıldönümünde devrin ünlü şairlerinden birinin şu sözlerini hatırlatır: “Maalesef Çanakkale Şehitleri için güzel, şehitlerimizin şanına layık, bir Türk tarafından şiir yazılamadı. Çanakkale Destanını yazan maalesef Türk değildir. Akif, Arnavut’tur ve şöyle der: ‘Arnavutluk ne demek?/ Var mı şeriatta yeri/ Küfür olur başka değil, kavmini sürmek ileri.’ Çaresiz, Türk olmayan birinin şiirini okuyacağız.”


Dedem bunu duyunca çocuk gibi ağlamış. Hem o ağır sözlere, hem de ülkenin etnik yapı ayırımının geldiği noktaya ağlamıştır. Bu sırada başka bir tek parti dalkavuğunun partinin resmi yayın organında bir başmakale yazıp dedeme, ‘Haydi git artık, sen kumda oyna,’ demesi dedemi derinden yaralamıştır.


Annemin bize aktardığına göre, Kurtuluş Savaşının ilk dönemlerini anlatan vaazlarında dedem, ‘Mustafa Kemal’in etrafında toplanınız,” vurgusu yapmış ve Ankara’daki evde oturdukları sırada kendi ömründen alıp Mustafa Kemal’e vermesi için Allah’a niyazda bulunmuştur.  Çünkü savaşın onun liderliğinde kazanılacağına inanmıştır. Savaş kazanıldıktan ve Cumhuriyet kurulduktan sonra fikir ayrılıkları başlıyor. “


Bu satırlar Selma Argon’un “Dedem Mehmet Akif” kitabından yaptığımız alıntılar. Değerlendirmesini okuyucuya bırakıyor, Çankırılı olarak Mehmet Akif’i minnet ve şükranla anıyoruz.

………………………………………………………

(*) Ferda Argon, Selma Argon, Dedem Mehmet Akif, syf 141-146, Timaş Yayınları, İstanbul.

YORUM EKLE

banner304