Ahmet Mecbur Efendi

Sultan II. Abdülhamid’in Çankırı’da iki yadigârı bulunmaktadır. Biri Çankırı Mekteb-i İdadi-i Mülkiyesi’dir (Taş Mektep) . Diğeri ise Alibey Mahallesinde’ki “Çan Saati” diye adlandırılan saat kulesidir.

Çansaati adıyla bildiğimiz saat kulesinin yanında “artık can çekişen” ve şu anda mülkiyeti özel şahısların elinde olan bir de Osmanlı Medresesi vardır.

Ahmet Mecbur Efendi öğretmenlik görevinin yanında, bu medresede de dersler vermiştir. 1896 senesinde sekiz odalı Medresesini genişleterek yanına 1000 cildin üzerinde kitap koyduğu bir kâgir kütüphane yaptırmıştır. Kubbeli sekizgen formatında taş ve tuğladan yapılmış olan kütüphane bugün itibariyle harap ve perişan durumdadır.

Gelip giden idareciler Sultan Abdülhamit Han’ın şehrimizdeki 2 kıymetli yadigârını görmezlikten gelerek, kaderine terk etmiştir…


Ahmet Mecbur Efendi

Ahmed Mecbur Efendi, Çankırılı Mehmed Said Efendinin oğludur.

Annesi, Kadızade Şakir Efendinin kızı ve Şair Zarife Hanımın hemşiresi olan Sabriye Hanımdır. Mecbur Efendi, 1853 yılında Çankırı’nın Ali Bey Mahallesinde dünyaya gelmiştir.

Dedesi Abdullah Nabi Efendi, onun babası Mehmed Zaim Efendidir.

Mecbur Efendi, divanının son sayfalarına yazdığı notta babası Zaimzade Mehmed Said Efendi’nin 29 Kasım 1893 tarihinde vefat ettiğini bildirir. (1)

Babasının ismine nispetle “Zaimzade” diye anılırdı. (2)

Çankırı Şairleri müellifi Ahmet Talat Onay’ın verdiği babası ve dedesi ile ilgili bilgiler, Mecbur Efendi’nin talebesi Mehmed Hilmi Efendinin İcazetnamesinin son sayfasında aynı şekilde aktarılmaktadır ve bizzat Ahmet Mecbur Efendi’nin ifadeleri şöyledir:

“es-Seyyid Ahmet Mecbur en-Nakşbendi el-Halidi el-Müştehir bi-Şeyh Zaimzade el-Kangıri bin Muhammed Said bin Abdullah en-Nabi”. Bu ibareden anlaşılacağı üzere Ahmed Zaim Efendi’nin babasının adı “Mehmed Said”, dedesinin adı “Abdullah Nabi” ve lakabı da Zaimzade’dir.

Ahmet Mecbur Efendi ilk tahsilini Kütükçü Hoca adıyla bilinen Hacı Mehmet Efendi’den yapmış i ilk Arapça dersini Mumcuzade Hacı Mehmed Efendi’den almıştır. Çankırı’da ilk defa açılan Rüştiye Mektebi’ne başlamış ve tamamlamıştır.

Bir ara Ticaret Mahkemesi zabıt kâtipliğine atanmış, iki sene sonra başkâtipliğe getirilmiştir. Sonra Müftü Hacı Mustafa Hazım Efendi’nin derslerine devam etmiş, 1885 yılında icazet almıştır.

Ahmet Mecbur Efendi; Astarlızade Mehmet Hilmi Efendiye verdiği icazetinde ondan ; “Bana şeyhim ve üstadım ilimler denizi, anlayışlar nehri, asrının seçkini, zamanın eşsizi, meselelerin muhakkıkı, delillerin müdakkiki, himmetli, çok eser sahibi, sahib-i hayrat ve hasenat el-Hac Mustafa el-Hazim el-Kangıri icazet verdi” diyerek bahseder.

Tahsilini tamamladıktan sonra Osmanlı Medresesine müderris, Rüştiye mektebine hüsn-i hat hocası olarak tayin edilir. 1890 yılında Rüştiye Mektebine muallim-i sani, 1892 yılında yeni açılan İdadi’ye akaid ve hüsn-i hat muallimi olmuş ve hayatının sonuna kadar da bu vazifeyi devam ettirmiştir. Bu esnada medresedeki tedrisata devam ederek 1897 yılında on üç, 1907 yılında yirmi üç kişiye icazet vermiştir.

Astarlızade Mehmet Hilmi Efendi’nin icazet dönemi ikinci verdiği 23 kişi arasındadır. Hilmi Efendi’nin icazetinde 14 Haziran 1907 tarihi, bizzat Ahmed Mecbur Efendi tarafından yazılmıştır.

Ahmet Mecbur Efendi’nin, ilmi yönünün yanında, tasavvufi yönü de zengindir. 1900 yılında Seydişehirli Hacı Abdullah Efendi’den icazet alan Çerkeşli Mehmed Hilmi Efendi’ye intisap etmiştir. Ahmed Mecbur Efendi, Astarlızâde Mehmet Hilmi Efendi ile aynı zamanda pîrdaş’dır.

Tarikatta güzel hizmetleri olmuş ve serhalkalık yapmıştır. İkamet ettiği mahallede İmaret Mescidi’nde imamlık ve hatiplik icra etmiştir.

Cuma günleri kendi yazdığı hutbelerini etkileyici, gür ve tatlı bir sesle okurdu.

Ahmet Mecbur Efendi şemail olarak; uzun boylu, atletik yapılı, gür sakallı, saçı ve sakalı kestane renginde, hoş sohbet, sert tabiatlı bir zat idi. Her talebesinin terbiyeli ve dindar olmasını ister, disipline çok önem verirdi. (3)

Ahmed Mecbur Efendi’nin, 1885’te Yunanistan sınırına gönderilen askerlerin Çankırı’ya dönüşlerinde dua etmesi, Çankırı’da kendisine gösterilen hürmetin bir tezahürüdür.

Çankırı Duygu Gazetesi sahibi Ahmet Talat Onay’ın ifadesine göre; şairlik yönüyle birlikte Farsça’ya da hâkim olan Ahmed Mecbur Efendi'ye, dönemin Mevlânâ Dergâhı postnişini Veled Çelebi İzbudak tarafından Hasip Dede’nin postnişini olduğu Çankırı Mevlevîhânesi’nin Mesnevîhânlığı vazifesi verilmiştir.

“Çerkeşli Mehmet Hilmi Efendi’den sonra Mevlevî-Hâlidî silsilesi Astarlızâde Mehmed Hilmi Efendi ile devam ederken Mesnevîhanlık geleneği, yine Çerkeşli’nin müridlerinden Ahmed Mecbur Efendi ve Müftü Atâ Efendi ile sürdürülmüştür.”

Taş Mescit in güneyinde yer alan Mevlevihane o yıl onarım görürken, geçici olarak faaliyette bulunduğu Büyük Cami civarında göreve başlamıştır. (4)

Ahmet Mecbur Efendi; Çankırı ve civarında Çerkeşli Mehmet Hilmi Efendi’ye vekâlet eder, belli vakitlerde müderrisi olduğu İmaret Medresesi’nde Hatm-i Hacegân yaptırırdı. Bu hizmetine vefatına kadar devam etmiştir.


“Feyz-i eser-i aşk-ı cemalinle ilahi.

Dilde koyma kayd-ı gam-ı evlad ile ezvac.”

(Ey Allah’ım, Senin cemalinin aşkının eseri bolluğu ile gönülde eş ve çocuk üzüntü bağını bırakma)

Ahmet Mecbur Efendi, hayattayken ilk eşini, iki kızını, on sekiz yaşında zihinsel bir hastalık sebebiyle Hazım adlı oğlunu, 28 Mayıs 1915 tarihinde Çanakkale Arıburnu Muharebesinde “3. Kolordu,25. Alay,2. Tabur, 6. Bölük Komutanıyken Mülazım-ı evvel (Üsteğmen) Nabi adlı oğlunu şehit olarak, yine on sekiz yaşında oğlu Tayyib’i humma hastalığından kaybetmiş idi. (5)

Ahmet Mecbur Efendi 63 yıllık ömrünün büyük bölümünü ortaokul, lise ve medresede gençleri yetiştirmekle ve eğitmekle geçirmiştir.

Bütün bu kederli olaylara tahammülünü artırmak için kendini tamamen ibadete vermiş, tasavvufi hayata yönelmiştir. Geceleri çok az uyur, gecenin önemli bölümünü ibadet ve okumakla ihya ederdi.  Özellikle hayatının son on senesini tamamen riyazat ve zühdle geçirmiştir. Bütün bu durumlar onun sağlığını olumsuz yönde etkilemiş ve yakalandığı dizanteri hastalığı sonucu 1919 Ekim’inde vefat etmiştir.
Çankırı Sarıbaba Kabristanı’nda medfundur.

Senden ister vuslatı/Senden kavuşmayı isterim Allah’ım

Nasla sevmez ülfeti/Halkla yakın olmayı sevmiyorum

Gezer deşt-i hayreti/Hayret çölünü(dünyayı) geziyorum

Aciz, avare, mecbur/Aciz, avere, mecburum

Hem baba hem de anne tarafından münevver bir ailenin oğlu olan Ahmet Mecbur Efendi, şiire küçük yaşlarda başlamıştır. Henüz bir rüştiye talebesi iken şiire merak sardığı ve şiir yazdığı bilinmektedir. Mecbur Efendi şiirlerinde genellikle “Mecbur” mahlasını kullanmıştır.

Şiirlerinde Molla Câmî, Mevlâna, Fuzûlî ve Nâbî’nin izleri açıkça görülür. Özellikle divanında hikemî tarzda gazellere sıkça rastlanır. Şiirdeki ilk üstadının “Tokatlı Nuri” olduğu anlaşılıyor. Döneminin önemli halk şairlerinden olan Tokatlı Nuri, birçok genç şaire mahlas verdiği gibi, Ahmet Mecbur’a da Vefdî mahlasını verir.

“Dedim bu nazmı rengini kim eyler Vefdiyâ tanzir/Dediler Nuri telmizinden ehli nükte şevket va”

beyti usta çırak arasındaki münasebete işaret etmektedir.

Mecbur Efendi’nin yetiştiği devir, Yapraklı Panayırı sebebiyle saz şairleri ve şiir merakının çok olduğu bir dönemdir. Başarılı bir talebe olan ve küçük yaştan itibaren şiirle ilgilenen Mecbur Efendi bu ortamdan etkilenmiştir. Ancak o, şiirlerini aruz ile yazmıştır. Şiirlerini ekseriyetle münacaat türünde yazmış olsa da, naat ve tahmislere de rastlamak mümkündür.

Divanında çok sayıda şiir bulunmaktadır.(6)



Dipnotlar:

(1)    Mecbur Efendi, Divan-ı Mecbur, (Mehmed Hilmi Efendi Dergâh Kütüphanesi) Çankırı, sayfa 151

(2)    Çankırılı Ahmet Talat (Onay),Çankırı Şairleri –II, (Çankırı Matbaası) Çankırı 1932, sayfa 206.

(3)    Çankırılı Ahmet Talat (Onay),Çankırı Şairleri –II, (Çankırı Matbaası) Çankırı 1932, sayfa 208

(4)    Çankırılı Ahmet Talat (Onay),Çankırı Şairleri –II, (Çankırı Matbaası) Çankırı 1932, sayfa 215

(5)    H. Şemsettin Aydemir, Nakşibendi Tarikatından Çerkeşli Mehmed Hilmi (Akın Matbaacılık) Ankara 1954, sayfa 36

(6)    Çankırı Valiliği Yayınları, Çankırı, (2012) "Hamuşan Yitik Şehrin Romanı"


YORUM EKLE
YORUMLAR
galip
galip - 10 yıl Önce

burnumuzun dibindekine sahip cikmiyoruz gidip istanbulda çankırı tanıtımı yapiyoruz

Gülten
Gülten - 10 yıl Önce

bu kadar önemli ve kıymetli bir mekanı çürümeye bırakan zihniyetin kendisi çürümüş. mecbur efendinin kemikleri sızlıyordur.

Nükhet
Nükhet - 10 yıl Önce

ne hazin bir tarihi mekan daha kaderiyle baş başa bırakılıyor. gerçi büyük camideki restorasyon komedisini gördükten sonra şaşıracak bir durumda yok.