banner198

Sen neymişsin be Hasbi...

Bülent Uz anlattı Vedat Beki kaleme aldı... Yıldıztepe Gerçeğinin bilinmeyen yönleri bu yazı dizisiyle gün ışığına çıkıyor... Birinci bölümü sizlere sunuyoruz...

Sen neymişsin be Hasbi...
banner145

Başlarken…

 

Yıldıztepe Gerçeğinden önce, “Bülent Uz” ve “yerel gazetecilik” açısından kısa bir değerlendirmede bulunacağım…

 

Bülent Uz… Çankırı’da yaşamış, Çankırı’da ticaret yapmış ve gönlünde Çankırı sevdası taşıyan içimizden biri… Onun hayat çizgisi 9 Mayıs 2005 tarihinde girdiği bir ihale ile hayallerimizin ötesinde önemli bir değişkenlik göstermiş…

 

Bugün bile kendisinin “hatırlamak” istemediği o günden günümüze kadar geçen süreç gerek ticari hayatını, gerekse özel hayatını alt-üst eden süreç Bülent Uz adına benim gördüğüm kadarıyla “kabus ötesi” bir dönemi kapsıyor.

 

Bülent Uz, yaşadığı süreci Çankırı Postasına anlatma ve kamuoyu ile paylaşma kararını verdiği andan itibaren farklı bir heyecan duymadığımı söylersem yalan olur. Bana göre ulusal basının gündemine gelen bir konuyu, olayların içinde ön birincil muhatap olarak yaşamış olan bir ismin, “Yıldıztepe ile ilgili olarak ne sorarsanız sorun, cevabını bulacaksınız! Hatta sizin sormadıklarınızı da ben sizlere aktaracağım ve kamuoyu ile paylaşacağım” cümlesini kurma cesaretini gösteren Çankırılı bir ferdin ortaya çıkması benim duyduğum heyecanımı daha da ileriye taşıdı…

 

Bu konuyu izninizle biraz açmak istiyorum. Şöyle ki; dar bölge insanlarının “gazeteci” sendromları had safhada kendisini gösterir! Bu durum doğaldır ki beraberinde “gazeteci” kimliğini de farklı yönlerden rahatsız eder. Çankırı Postası olarak kısa sürede sokaktaki Çankırı insanının güvenini kazanmak hiç de azımsanacak ve “görmezden” gelinecek bir durum değildir. Bülent Uz’un “size açıklayacağım” mesajını bu yönüyle değerlendirdiğimde “Çankırı yerel basını” açısından her zaman duyduğum üzüntüyü bir kez daha yaşamış olmanın yarattığı durum da burada kendisini göstermekte.

 

Kişinin özgür iradesi ile yapılan ve mesleğimizde “ropörtaj” olarak adlandırılan böylesi bir yazı dizisi ile başka bir “Çankırı klasiğini” de yıkıyor olmanın miladı olarak algılanması gerektiğini düşünüyorum.

 

Hani derler ya “bir taşla üç kuş” vurma yöntemi! Aynen bu yazı dizisi ile böyle bir operasyon da gerçekleşiyor… Bence vurulan en önemli “kuş”lardan bir diğeri de “dedikodu” ya da “fısıltı” hatta hatta “gıybet” eylemlerinin yaygın olduğu Çankırı, en azından böylesi bir “başlangıç” ile yeni pozitif hal ve davranışları da sergileyebileceğini göstermiş oluyor…

 

Ben, bu yazı dizisinin Yıldıztepe gerçeği ile ilgili olarak ortaya koyacağı “perde arkası” olaylardan çok daha önemli bir işlevi yerine getireceğini düşünüyorum. Bülent Uz’un açıklamaları, “Bizim Çankırı…” ile başlayan sohbetlerin ve diyalogların artık “sonlandığını” ve “hırsızın partisi olmaz” ile “paranın rengi olmaz” felsefesine eşdeğer “Çankırı’da namussuzluk olmaz”, “Çankırı’da şu olmaz…”, “Çankırı’da bu olmaz…” söylemlerinin de geçerliliğini yitirdiğini gösterecek…

 

Bülent Uz’un açıklamaları “Çankırı bürokrasisi”nin nasıl işlediğini de gözler önüne serecek… Çankırı bürokrasisi özellikle “Çankırılı bürokratlar”ın sergilemiş oldukları “Çankırı sevdaları”nın tamamen “duygusal”lığa dayanan duruşlarını da göreceğiz… “Duygusal”lıktan öte, “kartvizit bürokratlığı” yaptıklarına şahit olacağız… İkisini yan yana getirdiğimde Çankırı’da görev yapan Çankırılı bürokratların girdikleri grift ilişkilerle kendi koltuklarını “garantiye” alırken, “ağabeylerine” hangi “torbaları” taşıdıklarını düşünme fırsatı bulacağız…

 

Tabii ki “düşünme” ihtiyacı hisseden Çankırılı okuyucu ile birlikte. Son zamanlarda “aklıyla buluşmanın sevincini yaşayan Çankırılı” sayısında önemli bir artış olduğunu da büyük bir sevinçle gözlemlemekteyim…

 

Uzun lafın kısası… Çankırı Postası ve Vedat Beki olarak başından bu yana sergilediğim “duruşu” sergilemeye devam ediyorum. Bu “duruş sergileme” karelerinde gazetemize “ilk örnek” olma yolunda destek veren Sayın Bülent Uz kardeşime “kişisel olarak” girdiği bu mücadelede göstermiş olduğu medeni cesaretinden ve kamuoyunu tatmin edeceğini düşündüğüm düzeyde yapmış olduğu açıklamalardan dolayı teşekkürlerimi sunuyorum.

 

Yazı dizimizle beraber Çankırı’nın üzerindeki örtünün kaldırılmasına yönelik ilk “önemli” demokratik hak olma örneğinden yola çıkarak sizleri “Yıldıztepe Gerçeği” ve Bülent Uz’un açıklamalarıyla baş başa bırakıyorum.

 

Vedat Beki

 

 

Neden konuşma ihtiyacı hissettim!

 

Vedat Beki'nin Çankırı ile ilgili yapmış olduğu yayınlardan edindiğim izlenim beni, kendimin de içinde bulunduğu “Yıldıztepe Gerçeği”ni bilinen ve bilinmeyen yönleri ile kamuoyu ile paylaşma ihtiyacını hissettirdi. Bu ihtiyacın doğmasındaki en büyük neden de; Çankırı’da son beş yılda birilerinin organize ettiği, birilerinin uygulamaya koyduğu, birilerinin de işler ters gidince kamufle icrasını kullandığı olaylara farkına vardığınız anda cesurca, araştırmacı gazetecilik anlayışını, bu röportajın vurduğu duvarlardaki akislerinde nemalanma rahatsızlığınızın olmadığını başta Vedat Beki’nin gözlerinde ve yüreğinde hissettim.

 

Öyle ki, sizin nezdinizde, Çankırı için bir umut, bir ışık olan ve araştırmalarınızla Çankırı’mızdaki eksiklikleri tespit eden, yol gösteren ve bu fırsatı bana verdiğiniz için öncelikli olarak ben Çankırı Postasına teşekkür ederim. Öyle ümit ediyorum ki Çankırı sizlerle bir çağ yakalayacaktır. Ve bu sürecin benimle birlikte başlaması yeniden yapılanan Çankırı’nın geleceğinde benim de nacizane yer almama vesile olacağını düşünüyorum.

 

Bu duygularla Çankırı Postası ve web sayfasında yayımlanacak olan bu yazı dizisinde öncelikli olarak şahsım adına bir “günah çıkarma” operasyonu olarak algılanmasını istemem. Ben yaşanan süreç içerisinde “hem ticari olarak hem de neredeyse hayatımla” hak etmediğim bir bedel ödedim. Ödediğim bu bedelin karşılığı da ne hikmetse olayların içinde bulunan “iki ayaklı sülükler” tarafından hem Çankırı’nın hem de şahsıma ait kişisel birikimlerim “hiç” edilmiştir!

 

Ancak şu çok iyi bilinmelidir ki; Yıldıztepe gerçeğinde hiçbir olay tek başına, şu ya da bu kişi tarafından değil, tamamen “organize” ve “tek merkezli” olarak ve bu hareketin içerisine “yerli malzeme” kullanılarak gerçekleştirilmiş ve uygulanmıştır…

 

Her ne kadar günümüze kadar konu ile ilgili olarak bazı davalar açılmış ve “beraat” kararları alınmış ise de, alınan kararların “sokaktaki Çankırılı” nezdinde çok da kıymet-i harbiyesinin bulunmadığını düşünmüyorum.

 

Bu vesile ile Çankırı Postasına ve Genel Yayın Yönetmeni Vedat Beki’ye teşekkürlerimi sunuyor, açık ve samimi bir şekilde aktarmaya çalıştığım “Yıldıztepe Gerçeği” ile sizleri baş başa bırakıyorum…

 

Saygılarımla…

 

Bülent Uz

 

 

Kamuoyunca “Bacanak” olarak bilinen

Ancak ilk defa bizim kodladığımız bir isim

“HASBİ” kahve ve sodasıyla Çankırı'da!

 

Her şey 17 Haziran 2004 tarihinde Çankırı Valiliği görevine başlayan Ali Haydar Öner ile başladı… Nereden bilinebilirdi ki Çankırı için ve hele hele Bülent Uz için 17 Haziran 2004 tarihi beraberinde hiç de tahmin edilemeyecek, “bilinmez bir süreci” Çankırı ve Bülent Uz yaşayacak…

Bu tarihle birlikte yaklaşık 11 ay sonra yani 9 Mayıs 2005 tarihinde “Vali Konağı tadilat inşaatı ihalesi” ile Bülent Uz kendisini “Yıldıztepe Gerçeğinde vurulma olayına kadar” götürecek zincirin ilk basamağında olduğunu bilmesi mümkün değildi.

 

Genç ve girişken yapısı ile birlikte Çankırı’da bir şeyler yapabilmenin, ekonomiye katkı sağlayabilmenin heyecanı içerisinde günlerini geçiriyordu. Ta ki Müteahhitler Derneğinin Kıvrak Apartmanının 3’üncü katındaki dairede Bayram Kütükçü ile karşı karşıya gelene kadar…

 

Çankırı’ya atanan yeni vali Öner ile, Çankırı ahşap kat ilaveleri ve ahşap kaplama işleri ile donatılmakta ve ihale usulleri rekabeti engelleyici nitelikte cereyan ederek, bu ihaleleri alan müteahhitler ne hikmetse hep aynı firmaya işleri yaptırmak ihtiyacı hissediyorlardı! Bayram Kütükçü, Çankırı kamuoyunda daha sonraları “Bacanak” olarak bilinen ve soda-kahvesi(!)  ile yakından tanınan şahıs, kendisi hakkında konuşurken “vali beyin yakını olduğunu” ve Çankırı’ya geldiği “Giresun ilinde de birçok işini yaptığını” belirten sözleri ile bulunduğu ortamlarda “etkin adam” rolünü oynama konusunda oldukça da başarılı bir rol sergiliyordu…

 

Okuduğunuz yazı dizimizde “Hasbi” olarak adlandırdığımız Bayram Kütükçü çevresinde bunlar yaşanırken, Bülent Uz da Çankırı sokaklarında gezerken, iş çevresinde görüş alış-verişinde bulunurken bazı dostları “Bayram Kütükçü” isminden bahsediyordu! Ancak o güne kadar sözü edilen Bayram Kütükçü ile tanışamamıştı! Ve o meşhur “Bayram Kütükçü” nam-ı diğer "Bacanak" şimdi Müteahhitler Derneği binasında tam da karşısında oturuyordu…

 

Ve gündemde “Vali Konağı tadilat ihalesi” vardı… Bayram Kütükçü daha sonra da hiç üzerinden eksik etmediği o “çok bilmiş” edası içerisinde “Bu ihaleyi sana verebilirim” derken, ne yapması gerektiğini de söylüyordu. Tabii ki yine sehpanın üzerindeki o meşhur “soda-kahve”si eksik değildi!

 

Anadolu’nun iyi niyetli ve yapacağı işi de olabildiğince “en iyi bir şekilde” yapma heyecanı içerisinde olan Bülent Uz da, “Valinin gayri resmi danışmanı” ve bizim verdiğimiz adla “Hasbi” yani Bayram Kütükçü’ye de tuhaf tuhaf bakmasını bir türlü engelleyemiyordu!

 

Neden bakmasın ki? “Hasbi” gerçekten bir tuhaftı… Öncelikli olarak dernek binası içerisinde başta o günün Dernek Başkanı D.M. ve diğer müteahhit arkadaşlar da “Hasbi”nin odaya yaydığı acayip “uçan para rüzgarı”na kendilerini çoktan kaptırmışlardı… Bülent Uz bunları görmesine karşın, yine de “kendisini fazlasıyla tanımış” olmanın verdiği cesaretle “Ben bu işi alırsam layıkıyla yapacağımdan şüphem yok” düşüncesi içerisinde “Hasbi”nin kendisinden istediği 3 teklifi hazırlamak için kendi ofisinin yolunu çoktan tutmuştu!

 

Dernek binasından kendi ofisine gidinceye kadar yine de ister istemez soda-kahvesi ile karşısında o güne kadar Çankırı’da “hiç de alışık olmadığı” bir portre çizen “Hasbi”nin kendi kafasında yarattığı sorulara cevap bulmaya çalışıyordu.

 

Aslında Bülent Uz çok haklıydı! Vali Konağına, Bayındırlık Müdürlüğü ve İl Özel İdaresi arasında adeta mekik dokuyan “Hasbi”, geceleri mecburiyetten Sim Otel’de konaklıyor ve kayıtlarda nasıl oluyorsa ona kod adı olarak vermemize neden olan isimle, yani “Hasbi” olarak yer alıyordu! Daha da ileriye gidelim ve bizim "Hasbi”nin Sim Otele bugünkü tarihle hala “borçlu” olduğu bilgisini sizlerle paylaşalım!

 

Şimdi tekrar Bülent Uz’a dönelim ve onun ağzından o günleri dinleyelim:

 

“Yapılan ihaleye Çankırı’daki müteahhitler dosya bile almadı. Tek başıma girdim ve işi aldım. Bu ihaledeki en büyük incelik Çankırı’da ilk defa yapılacak kütükten kış bahçesi idi. Bu insanların gözünde çok büyütülmüştü. Bugün bile kendime kahrederim ve ben bu ihaleye neden girdim diye hayıflanır dururum!

 

Valilik Konağı tadilat ihalesi içerisinde yapılması gereken bir de Kış Bahçesi vardı. Soda-kahvesi ile Çankırı’da meşhur olan "Hasbi" ‘Kış Bahçesinin kendi projesi olduğunu, vali beyle konakta sabah kahvaltısı yaparken böyle bir fikrin ortaya çıktığını ve bu ihaleyle hayata geçtiğini söyledi.

 

Bizim bu işi yapamayacağımızı, yapsak bile vali beyin beğenmeyeceğini, yapılan işi çok zor kabul ettirebileceğimizi sürekli olarak bana söylerdi. Müteahhitler Derneğinde yaptığımız görüşmelerde "Hasbi"nin makama, Özel İdareye, Bayındırlığa çok sık girip çıktığı, yaran gecesinde vali beye eşlik ettiğini gözlemlemiştik. Yani adam doğru söylüyordu. "Hasbi" bu işi yapmak için nerdeyse işin tamamının parasını yarısı peşin geriye kalan kısmını da çek olarak istemişti. Ben kendisine bu işi yaptırmayacağımı söyledim. Hemen E.Ş’nin bacanağı marifetiyle İstanbul’dan kış bahçesinin malzemelerini temin ettik. Fiyatlandırmaları toparladık. Biz, "Hasbi"nin istediği fiyatın nerdeyse yarısına bu işi yapabiliyorduk. Daha sonra beni o günlerin İl Bayındırlık Müdürü olan N. Bey makamına çağırdı ve:

 

Benim esnaf olduğumu hatırlatarak bu işi "Hasbi"ye vermemi, ne kendisinin ne de benim başımızın ağrımamasını söyledi. Mecburen peki dedik (demez olaydım!). "Hasbi"nin girmediği makam, meşhur soda-kahvesini içmediği yer yoktu. Sanki gökten zembille inmişti. Bu arada da Giresun’da “Sado” dediği müteahhitle yaptığı işleri ballandıra ballandıra anlatıyordu. İnsanlarla yakınlıklarından bahsediyordu. Tek istedikleri Çankırı’da tırnak tutmaktı ve bunu kış bahçesi projesiyle başardı.

 

İkinci Bölüm:

Köylere Hizmet Götürme Birliği ve

Yıldıztepe tezgahında İhaleci İl Genel Meclis Üyesi!

 

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER