1958 Mayısında Korgun'da 11 can alan sel!

 O günün tanığı Necati Keskin anlatıyor:

1958 senesinde Çankırı’yı vuran sel yazıma yorum yapan, o günleri yaşayan Korgunlu büyüğüm (www.safranboludasonsöz.com) sitesi yazarı Necati Keskin’den yaşadıklarını kaleme almasını rica ettim. Göndermiş olduğu “unutamadığım hatıralarım” başlıklı yazıyı sizlerle paylaşıyorum:

KORGUN’DA SEL FELAKETİ

12 yaşımdayım, felaketin tarihi 25 Mayıs 1958, günlerden pazar.

Sabah yatağımızdan kalktığımızda hava da bulut namına bir belirti yok yalnız bunaltıcı ve çok sıcak, tüm Korgunlu’nun ovada bağ ve bahçe işleri malum, sabah çayını çorbasını içen ovanın yolunda, unutmayalım ve ne tesadüf bu gün “değişim günü” köyün yayla sığırı Söğütlü çayırına iniyor. 

Halkımız yaylada kaldığı sürede hayvanlarını görmek üzere 15 günde bir mutlaka ya Söğütlü çayırına, ya da Yaylada Sülük gölü civarına çobanlar tarafından getirilerek hayvanlarını görmelerine Korgun’da (Değişim günü) deriz. Değişim günü önemli olduğundan Korgun halkının kadını erkeği yarısından fazlası yayladaki hayvanlarını görmek için Söğütlü Çayırına gidiyor.

Saatin kaç olduğunu bilmiyorum ama tahminim 13.30 veya 14.00 sıralarında Korgun güney kısmında bulunan Sarıdağ’dan ve Ildızım Köyü civarlarından bir gök gürültüsü başladı. Ve gök gürültüsü aralıksız devam ediyordu. Bizler yalın ayak üzerimizde hafif giysiler olduğundan ve gelip geçici yaz yağmuru havası olduğu izlenimi ile sokaklarda gezerken, seyrek aralıklarla ama çok büyük olarak yağmur damlaları başladı. Annemin deDeğirmenönü’nde bulunan tarlada ot alma veya çapa yapmaya gittiğinden evde de hiç kimse olmadığı, yağmura da tutulmamak için rahmetli babamın bakkal dükkânına yetişmem için koşar adımlarla giderken o kadar şiddetlendi ki Kınacıgil’in bayırın başında Bismillacı lakaplı ve kendisine sonsuz hürmet ve saygı duyduğum çok değerli İsmail amcanın bakkal dükkânına zor bela girebildim. Benim gibi eve giderken yağmura yakalanan Rahmetli Sarıgil’in Hüseyin amca ve benim yaşlarımda yabancı olan bir çocukla birlikte dükkâna sığındık. Yağmur şiddetini müthiş artırdı. Şiddetli yağmur 10 dakika kadar sürdü arkasında dolu yağmaya başladı. Aman Allah’ım dolunun büyüklüğü dakikalar geçtikçe büyüyor ve yumurta büyüklüğüne ulaşıyor. Aralıksız ve bir saat on beş dakika...

Dolu artık kesildi. Bakkal dükkânından çıkmak üzereyiz ki; rahmetli babam eve doğru hızlı hızlı geçtiğini gördüm. Arkasından yetiştim. “Yalınayak” çıplak her taraf sanki ocak ayının ortasındayız, her tarafı sanki buz tutmuş, yollar da buz inanın tam yarım metreyi bulan yerler vardı. Babamı yolda yakaladım. Endişeli bir şekilde bana ilk sorusu şu oldu:

- Anan değirmen önüne gittiydi, geldi mi? 

- Bismillacı İsmail amcamın dükkânında kaldım eve gidemedim. "Valla bilmiyorum." Dedim ama annemden müthiş endişeleniyoruz. Buzun üzerinde yalınayak ve soğuğa hiç aldırmadan ikimizde evi bulduk. Ama annemden haber yok. Odalar her tarafı akmış, göl gibi evin durumu harap. Bizim evden bakıldığı zaman Alpsarı ve göz alabildiğine ovanın tamamı görünür. Damüstü’nden ovaya baktım inanın ova olmuş bir nehir. Aman Allah’ım…

İste o zaman annemden ve hayatında gerçekten endişelenmeye başladık. Bu arada ovada yakınları olanlar ova yolunda ağlamalar feryatlar başladı. Ne yapalım elimizden gelen bir şey yok, beklemeye başladık. 1 saat sonra selden kurtulanlar veya dolu başlamadan Dut dibinde, Kalın’ın bağı denilen yerde bulunan Küçük kulübeye (gümele) sığınanlar, tüm imkânlarını zorlayarak köyün yolunu tutarak gelenlere annemi soruyoruz. Birkaç kişi önce görmediklerini daha sonra gümelede gördüğünü söyleyenlere de rastladık. Kazıgil’in ve Zobogil’in tamamının sele kapılarak gittikleri söyleyenlerle asılsız dedikodu üretenler çok. Bizde merakla ovadan gelenlere Annemin kafilenin içerisinde olup olmadığına bakıyoruz. Yok! Yok! Yok. Kaderin önüne geçilmez.

Akşam ezanı okunmasına yarım saat vardı galiba, Yolda soğukta beklerken Aman Allah’ım ne görüyoruz, annem birkaç kişi ile birlikte bir gurubun içerisinde ohh Allah’ım! Hemen önüne koştuk, elindeki torbasını aldık doğru eve… Bağıranlar, çağıranlar, ağlayanları bile duymuyoruz. Bizim evde annemin gelmesi ile Korgun’daki afeti bir anda unuttuk.

O sene Rahmetli babam binek hayvanlarına çok meraklı olduğu için yabancı birisinden aldığını sandığım, köyde ancak bir iki tane olan çok diri Merzifon eşeklerinden birine sahipti. Annem doludan kurtulmak için Dutdibi’ndeki Kalın’ın Bağına bağlamış. Ama Eşek den haber yok. O gece sabahlara kadar lüks ışında ovada yakınlarını aramaya giderlerle dolup taştı.

Sabah oldu. Her yer sakin, Sokaklar dolu buzulları ile kaplı ve sert bir ayaz. Allah’tan o sene çok verimli olan tarlalarda ekilen ekinlerden, bahçelerdeki meyve ve ağaçlarında hiç mi hiç hayır yok, hepsi yerle bir olmuş. Saat 09.00 sıralarında herkesle birlikte ovaya gittik. Kalın’ın bağında bütün atlar, katırlar ve eşekler telef olmuş. Tabi bizim eşekte. Ovada selin getirdiği mil her tarafı kaplamış olduğundan hiçbir kimse tarlasını bulamıyor. Sınırlar bütün kayıp. Gerçi o sıralarda sınırlara, hayvanlara bakan yok. Bütün ahali selde kaybolanları arıyor. Her ne ise, uzun lafın kısası 9 ölü olduğunu biliyorum. Hafızamı yoklayarak hatırladığım kadarıyla; Örenbaşı Mahallesinden Adem Uzunçam’ın kardeşi değişim dönüşü eski karakol altından gelen selde boğulma, diğer 8 kişi ise Ova’da selde boğulanlar. Bunlardan yine hatırımda kalan ise Balogil’in çok muhterem ağabeyimiz Veysel abi annesini kurtarmak isterken sele kapılarak vefat edenlerden, Yanık Mehmet’in Çakır amcanın 16-17 yaşlarında dünya güzeli kızı, yine İğdeli Mahallesinden Deli Yunus lakaplı Yunus amcanın her halde kızı olmak üzere toplam 9 cana mal olan sel felaketi.

Söğütlü çayırında değişim olmasaydı, ölü sayısı belki 100 den aşağı olmazdı. Kurtulanların çoğu yüksek ağaçlara tırmanarak canını kurtaranlar. O yıl her halde selde soğuktan vücutlarını koruyamadıklarından bir yıl içerisinde hepsi de rahmetli oldular. Bunlar içerisinde Balogil’in Efe derlerdi bir amca ile Yusufgil’in Kör Mehmet amcayı iyi tanırım.

Sele kapılıp gidenlere Allah gani gani rahmet eylesin.

Korgun’dan gelen selde, Çankırı’da bazı evlerin bacasından tüten dumanla sel sularına kapılarak yıkılmasına ve hatta bu günkü Atatürk heykeline kadar suların yükseldiğini söylerlerdi.

Bu afeti bizzat yaşayanlardanım. Allah doğa afetini hiçbir yere vermesin ve göstermesin.

Necati KESKİN


YORUM EKLE
YORUMLAR
Kadir Altun
Kadir Altun - 11 yıl Önce

Geçmişte yaşanılmış acıların unutulmadığını Necati beyin anlatımından hissediyoruz.Allah ne memleketimize ne de milletimize böyle acılar yaşatmaz İnşallah.

Ahmetali KIRIŞ
Ahmetali KIRIŞ - 11 yıl Önce

Benim köyümün içinden gecen büyük dere sel yatagı, yıllardır sel gelmediği için belli yerleri düzlenip dolduruldu, haziran sonu yagan dolu şitdetli yamur da büyük sel geldi daha kötüsü de olabilir uyarmalı çay ve dere yataklarıyla oynanmamalı diye düşünüyorum.

Ahmetali KIRIŞ
Ahmetali KIRIŞ - 11 yıl Önce

BENİM KÖYÜMÜN İÇİNDEN GEÇEN DERE YATAGI YER YER BİLEREK DOLDURULDU, OLABİLECEK BİR SELDE SORUMLUSU KÖY MUHTARIDIR, BUNU ÖNLEMİNİ ALMAYIP SAGA SOLA TAŞAN SEL ZARARINI KİM KARŞILAYACAK, BU DURUMLARDA DERE YATAGI DOLDURULMAYIP YAĞI AYNI KALMALIDIR DİYE DÜŞÜNÜYORUM, VE KENARLARI TEMİZLENİP AÇILMALIDIR.