Akabe Biatı ve Mertlik Üzerine

Müşrikler, Resulullah’a karşı şiddet ve baskı göstermeye başlayınca, Resulullah amcası Abbas bin Abdülmuttalib’e : “Amca, Cenabı Allah kendi dinine öyle bir kavmin eliyle yardım edecektir ki, o kavim için, Kureyşlileri zelil ve perişan etmek kolay olacaktır! Benimle beraber Ukkaz panayırına gel de Arap kabilelerinin bulunduğu yerleri bana göster. Ben de onları Allah’ın dinine ve Allah’ın bana verdiği vazifeyi tamamlayana kadar benimle beraber olmaya ve bana yardım etmeye davet edeyim,” dedi.


Abbas da kendisine: “Olur, yeğen, hemen gidelim de onları birer birer sana göstereyim,” dedi ve gittiler. Büyük sahabi Hazret-i Abbas, Peygamberimize çok düşkündü, onu her yerde koruyup kolluyordu. Peygamber Efendimiz de ona çok itibar ve hürmet ediyordu. Bir gün uzaktan, kar gibi bembeyaz elbiseler içinde kendilerine doğru gelirken, Peygamber Efendimiz ashabı kiramına: “Beyaz elbiseleri içindeki Hazret-i Abbas’a bakın. Bir gün gelecek, neslinden kurulacak İslâm devletinde, ahfadı siyahlar giyecek,” buyurdu. Hakikaten bir gün gelir, neslinden, asırlar boyu devam eden Abbasî imparatorluğu kurulur. Oğlu, Abdullah bin Abbas, hadis rivayetlerinde de şöhret yapan, büyük bir İslâm âlimidir; kendi büyük, oğlu büyük, ahfadı büyük.


Resulullah, önce Sekıyf kabilesinden başladı ve aynı yıl içinde bütün kabileleri dolaştı ise de hiç birinden müspet cevap alamadı. Ertesi sene yine tebliğ ve tekliften bir netice alırım ümidiyle Mekke’ye 3 km uzaklıktaUkkaz panayırın kurulduğuAkabe mevkiine gitti. Gündüz tebliğ ettiği kimselerden bir netice alamadı. Geceleyin gençlerden oluşan 6 kişilik bir grubun yanına geldi. “Siz kimlerdensiniz?” diye sordu.  Grubun başkanı olan Es’ad bin Zürâre, “Bizler Hazrec kabilesindeniz,” dedi ve arkadaşlarını tanıttı: “Bunlar da Avf bin Haris, Rafi bin Malik, Kutbe bin Amir, Ukbe bin Amir ve Cabir bin Abdullah bin Riab’dir” dedi.


Resulullah, “Size bir teklifte bulunsam, kabul etseniz de etmeseniz de aramızda kalsa, olur mu?” diye sordu. Es’ad bin Zürâre, “Teklif edeceğin şey nedir?” diye soruya soruyla karşılık verdi.  Peygamberimiz, “Ben Kureyşli Ebul Kasım Muhammed’im. Sizleri Allah’ın dinine, Allah’a ibadete, Allah’ın gönderdiği bütün hak peygamberlerin getirdiklerine inanmanızı ve bana yardımcı olmanızı teklif ediyorum,” dedi. Arkasından, “O zaman hatırla ki, İbrahim, Rabbim bu şehri emniyetli kıl, beni de, oğullarımı da putlara tapmaktan uzak tut,” mealindeki, İbrahim sûresinin 35.nci âyetinden başlayarak surenin sonuna kadar okudu.


Es’ad bin Zürâre ve arkadaşları çok duygulandılar ve başlarını eğip sureyi sonun kadar dinlediler. Es’ad, bu din bizden ne istiyor?” diye sordu. Efendimiz şöyle buyurdu: “Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık etmemek, zina yapmamak, çocuklarınızı açlık korkusuyla öldürmemek, yalan yere hiç kimseye iftirada bulunmamak, hiçbir hayırlı işte bana muhalefet etmemek üzere bana biat ediniz. İçinizden sözünde duranlar, mükâfat olarak cennete gireceklerdir. Kim -insanlık hali- bunlardan birini yapar da dünyada cezalandırılırsa, bu, ona kefaret olur. Yine kim -insanlık hali- bunlardan birini yapar da Cenâb-ı Hak bunu gizlerse, onun işi Allah’a kalır. Allah, dilerse bağışlar, dilerse azaba uğratır!”


Resulullah, Es’ad ve arkadaşlarıyla konuşurken amcası Abbas oradan geçiyordu, seslerini duyunca: “Yeğen, senin yanında bulunan bunlar kimdir?” diye sordu. Efendimiz, “Bunlar Yesribli Hazrec kabilesinden gençlerdir. Şimdiye kadar kabileleri dolaşıp halkı dâvet ettiğim dine onları da davet ettim. Onlar kabul ettiler ve beni doğrulayıp bana yardım edeceklerine söz verdiler,” dedi.


Bunun üzerine Abbas, devesinden inip onu bir kenara bağladı ve onlara şöyle seslendi: “Ey Hazrec topluluğu, bu benim kardeşimin oğludur ve insanlar içinde en sevdiğim bir kimsedir. Eğer siz gerçekten onu doğrulamış, ona inanmış ve ona yardımcı olacağınıza söz vermişseniz emin olmam için sizden, onu aldatıp perişan etmeyeceğinize dair bir teminat almak istiyorum. Çünkü Yahudiler komşunuzdur ve ona düşmandırlar. Ona gizli bir hile kurup başına bir felâket getirmeyeceklerinden emin değilim,” dedi.


Es’ad bin Zürâre, mert ve gözünü budaktan esirgemeyen cesur bir gençti.  Abbas’ın teminat istemesi zoruna gitti. Efendimize döndü: Ya Resulullah, bize izin ver. Seni incitmeyecek şekilde ona cevap verelim, ona senin hoşuna gitmeyecek bir şey söylemeyeceğiz. Sadece sana gerçekten inanıp, biat ettiğimizi söyleyeceğiz,” dedi.


Resulullah, tebessüm ederek:Ona cevap veriniz. Sizden hiç bir şüphem yoktur,” dedi.Bunun üzerine Es’ad b. Zürâre önce Abbas’a sonra Resulullah’a dönüp şöyle dedi:Ey Allah’ın Resulü, her dâvetin sert veyahut yumuşak bir yolu vardır. Sen, bütün halkı öyle bir şeye dâvet ediyorsun ki, halka çok ekşi ve ağır gelmekte, sarp ve çetin görünmektedir. Bizi, dinimizi terk edip senin dinine girmeye dâvet ettin. Bu ise ağır ve zor bir tekliftir. Bununla beraber sana biat ettik/söz verdik.Bizi diğer halk ile olan münasebetlerimizi kesmeye ve uzak-yakın akrabalarımızla aramızdaki bağı koparmaya dâvet ettin, bu da ağır ve zor bir tekliftir. Bunu da kabul ettik.”


Es’ad b. Zürâre biraz düşündükten sonra sözlerine devam etti: “Biz kendi toprağımızda, hiç kimsenin bize yan bakamayacağı ve göz dikemeyeceği güç sahip bir topluluk iken, kavim ve kabilesi tarafından kovulmuş ve amcalarınca kendi kaderine terk edilmiş bir yabancının başımıza geçmesini bize teklif ettin. Bu da kolay bir teklif değildir. Biz bunu da kabul ettik. Bu tekliflerin hepsi de kavmimizin insanlarıtarafından hoş görülecek şeyler değildir. Meğer Cenabı Allah bazı kimseler hakkında hayır ve iyilik dileyip de o kimseler için bunların iyi bir sonuç vermesini takdir buyurmuş olsun. Biz bunların hepsini hem dilimizle, hem kalbimizle, hem elimizle kabul ettik. Çünkü senin getirdiğin dine ve sözlerine inandık. Kalbimizde yer eden bir bilgi ile seni doğruluyoruz. Bunun üzerinde sana biat ediyoruz.”


Hz. Abbas, hiç ses çıkarmadan, dikkatle bu cesur ve güzel hitabet sahibi genci dinliyor, Efendimiz de ona sevgiyle bakıyordu. Es’ad b. Zürâre, sözlerine devam etti: “Senin ve bizim Rabbimizebiat ediyoruz. Allah’ın eli, ellerimizin üstündedir. Bizim kanlarımız senin kanınla beraberdir. Bizim elimiz senin elinle beraberdir. Kendimizi, çoluk çocuk ve aile efradımızı nasıl koruyorsak seni de öylece kollayıp koruyacağız. Buna söz veriyoruz. Eğer bu sözümüzü yerine getirirsek Allah için yerine getiririz. Ve eğer hıyanet edip bozarsak Allah’a hıyanet etmiş, kara yüzlü kimselerden oluruz. Sözün doğrusu budur. Ey Allah’ın Peygamberi, yardımına sığınılacak olan yalnız Allah’tır,” dedi.


Efendimiz mutlu, amcası Abbas memnun. İleride Medine olarak anılacak Yesrib’in Hazrec kabilesinden 6 yiğit adam, onların mert ve onurlu başkanı Es’ad b. Zürâre, İslâm’la nurlanan kalpleriyle, Allah’ın dinini tebliğ etmek, Peygamberine omuz vermek ve bir sene sonra yine Akabe’de buluşmak üzere yurtlarına döndüler. 

YORUM EKLE