ASLAN DAYIM --- SON ---

 İdris bey atıldı,

—“Bakanı yakından tanırım” dedi.

—Söyledim ya, yaklaşınca tanıdım yahu. Şimdi getirin bakanı buraya, yine yakından tanırım.

—Bak yine kelime oyunu yapıyor yahu. Hem, siz girince dersler boş geçmemiş mi oldu?

—Çocuklara bir şey öğretmediğim söylenemez değil mi! Mesela sınıfın en çalışkan öğrencisine, dersten başını kaldırıp oyun oynamasını öğrettim. Büyüklerinin her söylediğine, özellikle ‘Yapamazsın’, ‘Başaramazsın’, ‘Sana mı kalmış!’ gibi yol gösteren sözlerine inanmayıp, zekâlarını kullanmalarını öğrettim. Kitaplar kadar, insanlardan da bir şeyler öğrenebileceklerini öğrettim. Kendimi kötü örnek olarak gösterip, herkesin kusurlu olabileceğini öğrettim.

Kısa bir sessizlikten sonra yine İdris öğretmen;

—Müdür bey okulun ismi kötü olmasın diye işlem yapmak istemiyor ama Veliler şikayetçi olursa hapse girersiniz.

—Kaç tane Veli var ki. Veli öğretmenim siz şikayetçi misiniz? …yook. Tamam ben okuldaki diğer Veli’lerle de tek tek konuşurum.

—Siz hâlâ işin şakasındasınız.

Aslan birden ciddileşti.

—En az bir kişinin, her işin şaka tarafını bulması gerekmez mi? Sizin gibi ciddi insanlardan yeterince yok mu İdris bey!

Aslan dönüp sınıfına doğru yürüdü. Diğer öğretmenler koridorda kaldı ama okul müdürü peşi sıra sınıfa girdi.

Tüm sınıf ayağa kalktı. Her zaman güler yüzlü olan suratları asılmıştı. Bunu görünce Aslan bir an durakladı.

—Sanırım öğrendiniz?

—Evet, öğretmenim, İdris öğretmenimiz az önce söyledi.

Aslan, kendini biraz zorladı, yüzüne bir tebessüm yerleştirdi. Sonra okul müdürüne döndü;

—Müdür bey, çocuklara 1—2 şey söyleyebilir miyim?

—Şey..aslında bu pek uygun…

Müdür, dönüp çocuklara şöyle bir bakar. Gözlerinden sevgi okunmaktadır. Kendisi Aslan’a kızsa da bu durumdan etkilenir. “Pekâlâ.” Deyip, biraz geriye doğru çekilir.

Adem bey de kapıya gelmiştir;

—Kapıyı kapatayım mı?

Aslan, ona doğru bakar, sorusuna cevap vermez. Sırtımı sınıfa dönerek, yaşaran gözlerini mendiliyle kuruladı;

—Adem bey, olmuyor böyle. Bu gün sınıfı iyi temizlememişsin galiba. Bak gözüme toz kaçtı.

Adem bey de elinin üstüyle gözünü silerek,

—Haklısınız Aslan bey, benim de gözüme toz kaçtı.

Aslan, çantasını açar, üzeri yazılı bir tomar dosya kâğıdını çıkarır. Kâğıtların çokluğunu görünce, uzun konuşacak diye korkan müdürün gözleri fal taşı gibi açıldı;

—Kısa konuşacaksınız değil mi?

Aslan, elindeki kâğıtları müdüre doğru göstererek,

—Kısa… Kısa…

Aslan sakin bir ifadeyle çocuklara döndü;

—Yaklaşık 2—3 saat sürecek kısa konuşmama başlamadan önce büyük bir düşünürün şu sözünü hatırlatmak isterim, “Uzun konuşanı, kısa dinlemeli”. Kısa bir konuşmayla istediklerini anlatabilmek zeki insanların işidir. Ben bu kadar zeki değilim ama dedem böyle biriydi.

Elindeki kâğıt tomarını masaya bıraktıktan sonra, hafif bir gülümseyişle devam etti;

—Benden bir şeyler size kalacaksa, dedemin bir sözü olsun bu. Dedem bana her zaman derdi ki; “Ayağını sıcak tut, başını serin; gönlünü ferah tut, düşünme derin

Çocuklar gülmeye başlar, müdür de gülümser. Aslan ciddi olarak devam eder;

—İşte çocuklar size bir ders daha. Hiç kimseyi, hiç bir sözü hafife almayın.  Benim dedemden duyduğumu söylediğim bu sözü araştırdım, tarihteki en ünlü doktorlardan Lokman Hekim’in önerisiymiş. Akılda kalsın diye böyle güzel sözle, şiirle söylemiş. Geçenlerde okudum, Avrupa’da çok sayıda insanla deneyler yapmışlar, ayağını soğukta belli bir süre tutanlar hemen olmasa da 2—3 gün içinde hastalanmış.

Aslan ön sıradaki çocukların sırayla saçlarını okşayarak kapıya doğru yavaş yavaş yürüdü;

—Evet, çocuklar, birinin ne söylediği değil, dinleyenin aklında ne kadarının kaldığı önemlidir.

—Ama öğretmenim bu veda konuşması olmadı ki!

—Veda mı, ne vedası? Öğretmeniniz olamamam çok önemli değil bence. Ben şehirden gitmiyorum ki. Her an bir yerlerde karşılaşabiliriz. Yürürken dikkatsiz biri omzunuza çarparsa dönüp bakın, ben olabilirim. Çevrenizde birinin ayağı kayar düşerse, ne bileyim, lokantada kaşığını bardağını düşürür, meyve suyunu üstüne dökerse, hatta sandalyeden filan düşerse dönüp bakın ben olabilirim. Ya da berbat şarkı söyleyen biri ya da…

Kısa bir an sustu, sesinin titremesine engel olmaya çalışarak;

—… Size uzaktan sevgi dolu gözlerle bakan birini fark ederseniz, kuvvetli ihtimalle… Ben olabilirim. Çünkü sizi gerçekten çok seviyorum. Belki, …belki gerçekten hiç karşılaşmayabiliriz, görüşmeyebiliriz ama benden bir veda beklemeyin. Ben… Ben bu kadar güçlü değilim.

Sınıf birincisi Zeki koşup, gözyaşları içinde Aslan’ın boynuna sarıldı

—Sizi seviyoruz, gitmeyin öğretmenim!

Aslan, Zeki’nin saçlarını okşadı, alnından öptü;

—Bazı şeyler elimizde değildir. Gitmem gerekli. Zaten…, zaten…

Uygun bir cümle aradı, sonra başaramayacağını anlayıp sustu. Bir an sınıfa göz gezdirdikten sonra Zeki’yi yerine doğru götürdü;

—Hem sınıf birincilerini hiç sevmem demiştim ben. Hadi bakayım sırana.

Sonra, çıkış anını yaşamak istemez gibi sınıfın kapısına yönelip, aniden çıktı.

Öğretmenler koridordaydı. İdris bey ve yanındaki birkaç kişi ona öfkeyle bakıyordu ama sınıftan gelmeye başlayan alkış sesleriyle yüzlerindeki öfke şaşkınlığa dönüştü. Hademe Adem birden ilerleyip Aslan’ın boynuna sarıldı. Aslan;

—Hoşça kal Adem Bey.

—Güle güle Aslan Bey. Oğlumun da size selamı var, ellerinizden öpüyor.

—Sağ olsun, siz de selam söyleyin, kendine iyi baksın.

Aslan, çıkış kapısına yöneldiğinde, İdris öğretmen, Adem’e yaklaştı;

—Senin oğlunu nerden tanıyor bu?

—Aslan bey mi, hastaneye gelip oğluma kan verdi.

İdris bir an sendeledi, kulağında sınıftan gelen alkış sesleri olduğu halde bir an kararsız öylece kaldı. Sonra acele adımlarla yürüyüp, kapıdan çıkmakta olan Aslan’a yetişti, omzundan tuttu.

—Aslan bey, bir dakika.

Aslan durdu, İdris öğretmenin yine bir şeylere kızacağını, ters bir şeyler söyleyeceğini sanmıştı.

—Öğrencilerin sizi ne kadar sevdiği belli oluyor. Ben Adem beyin çocuğunun hastanede olduğunu bile bilmediğim halde, siz kan vermeye gitmişsiniz.

Aslan ne söyleyeceğini merak ederek dikkatlice yüzüne baktı. İdris utanır bir halde elini uzattı. Aslan sevindi, uzatılan eli dostlukla sıktı, sonra acelesi varmış gibi dönüp hızla çıktı.

Müdür, uzaklaşan Aslan’ın okul bahçesinde aceleyle mendilini aradığını, gözlerini kuruladığını fark etti.

***                        ***                        ***                        ***

Aslan, köşeyi dönmeden önce Ayşe hanımı görmek için son defa okula baktı. Görünürde yoktu.

—Sanırım benim hakkımda oldukça kötü şeyler düşünüyor. Olan oldu, yapacak bir şey yok.

Üzüntüyle köşeyi dönmüştü ki, orada bekleyen Ayşe öğretmenle karşılaştı. İkisi de bir süre konuşmadan bakıştılar, sonra gülümsediler. Aslan;

—Bana kızdığınız için görünmediğinizi düşünmüştüm.

—Sonuçta yaptığınız kötü sayılmaz. Sayenizde çocukların neşesi de, derslere ilgisi de arttı.

—Burada ne arıyordunuz?

Ayşe öğretmen, çevresine baktı;

—Aslındaaa…

Sonra bir bahane aramaktan vazgeçerek;

—Vedalaşmadan gitmenize gönlüm razı olmadı. Ayrıca bu zarf bu gün geldi, sizin isminiz vardı üstünde.

Ayşe hanım, elinde tuttuğu zarfı uzattı;

—Buyurun, size gelmiş. Bu zarftan dün bir arkadaşıma da gelmişti. “Sözleşmeli öğretmenlik sınavında başarılı oldunuz” yazıyordu arkadaşın mektubunda. Bu ada aynı olmasın?

Aslan;

—Ailemin bile bundan haberi yoktu. Yine başaramazsam üzülmesinler diye sınav sonucunu alacağım adres olarak okul adresini vermiştim.

Zarfı hızla açtı, sonra Ayşe öğretmene gülümseyerek baktı;

—Başarmışım.

—Çok sevindim.

—Hani bir ara “Bu kadar şiir yazıyorsunuz. Şiirler yazdığınız, sevdiğiniz kızı merak ettim” gibi bir şey demiştiniz ya…

Ayşe şaşırdı;

—Tam öyle demesem de…

—Eğer bu sınavdan iyi netice gelirse, sevdiğim bayanı size göstermeye karar vermiştim. O nedenle, onu size gösterebilecek bir şeyi çantamda taşıyordum.

Ayşe’nin yüzünde büyük bir hüznün dolaştığını fark etmeden çantasından hediye paketi yapılmış, çerçeveletilmiş fotoğraf boyutunda bir paketi çıkardı, uzattı. Ayşe sesinin titremesine engel olmaya çalışarak.

—Çerçeveletilmiş bir fotoğraf sanırım.

Aslan, elini havada sallayarak.

—Eeeeh… İşte öyle bir şey. Ha… Ayşe Hanım, unutmadan, Şu öğretmenliğe girersem sizinle yine görüşmek isterim, başkası duymasın ama Can benim yeğenimdir, haberleşiriz.

—Can mı? Ciddi misiniz?

—Gayet ciddiyim ama dediğim gibi aramızda kalsın.

Aslan sevinçle uzaklaşırken, Ayşe ardından üzüntüyle baktı. Sonra da dayanamayıp elindeki paketi açtı. Paketten çıkanın dikdörtgen bir ayna olduğunu görünce önce şaşırdı, sonra sevinçten bağırmamak için dudaklarını ısırdı. Mutluluktan uçuyordu, aynada Aslan’ın sevdiği kızı görmüştü,.

 

——— S O N ———

YORUM EKLE