Zincircioğulları ( 6 )

Orhun Zincircioğlu anlatıyor:

Ben 12 Temmuz 1974 Cuma Saat 21.00’de Ankara Güven Hastanesinde doğdum. Ama aslında annem Nazan Zincircioğlu’nun inadı yüzünden doğumum Ankara’dır. Babam benim evde doğmamı ister iken annemde evde doğum yapmaya korktuğu için Ankara’ya Güven Hastanesine son anda yetiştirilmişim. Tüm bebeklik ve çocukluk günlerim Çankırı’da geçti. İlkokul 1. Sınıfı Güneş İlkokulunda tamamladım. Oturduğumuz Aksu Mahallesine daha yakın olması sebebiyle Karatekin İlkokulu’nda ilkokul eğitimimi tamamladım.


Ailemin benden evvelki 2 nesil dedem Enver Bey ve bilhassa babam Turgut Bey'in Almanya üniversite eğitimleri beni ilkokulda epey sıkıntıya düşürdüğü gibi, babamın ise benim bilmediğim bir sırrını da ortaya çıkardı. Her ne kadar ailemizde hiçbir zaman sol görüş ve partiler itibar görmedi ise de belki bu sır beni Türk olmanın gururuna ve Türkçü bir mefkûreye sahip olmamda mihenk taşı oldu.


İlkokula başladığım senelerde TRT’de “Küçük Ev” diye bir dizi film vardı. O filmde oynayan Almanzo isimli evin küçük oğlunun saç kesiminden tutun da tipi beni biraz andırıyordu. Bu Küçük Ev dizisindeki Almanzo isimli çocuktan esinlenen, kiminin adını dahi unuttuğum okuldaki çocuklar bana iki de bir de "Almanzo" diye isim taktılar.


Bir de babamın Almanya’ya her sene iş ve turistik gezilerinden dönüşünde getirdiği mavi renkli Alman öğrenci çantası beni iyiden iyiye öğrencilerin gözünde Almanzolaştırıp Almanlaştırdı. Gel zaman git zaman bu isim takma yüzünden küçük çaplı kavga etmelerimde oldu ise de Türklüğümüz uğruna beni Güneş İlkokulundan bizim eve daha yakın olan Karatekin İlkokuluna nakil ettiler. İlk başlarda her ne kadar Almanzoluktan ve adaşı Almanlıktan biraz sıyrılır gibi oldu isek te namımızın beni takip etmesinden bir türlü kurtulamadım!



Meğer bu Almanzo ve Almanlık bizim okul arkadaşlarının fıtri zekâsından uydurdukları bir icat değil babamın Almanya Braunschweig aşkı ve nişanlısı olan Christine Haupt isimli hanımın başıma açtığı dertmiş.
Çünkü bu bayan ile babam 4 sene nişanlı kalmışlar. Babam bu hanımla Çankırı’ya gelip amcası ve manevi babası Haşim baba ve Saadet annelerin evinde Çankırı’da bir müddet oturmuşlar. Sonra babamın askerliğini Ankara Ordu Yabancı Diller Okulu’nda Almanca Öğretmeni olarak yaptığı esnada bu Hanım’da Alman Elçiliğinde çalışarak Ankara’da ev kiraladıkları için tüm Çankırı bu birlikteliği biliyormuş. Ama birçok Çankırılının bilmediği dedem Enver beyin bu evliğe izin vermemesinden dolayı haksız yere bu hanımın babamdan ayırtılması ile neticelen ilişkileriydi. Annem Nazan Zincircioğlu’da Ankaralı olduğu ve kimseyi tanımayıp kendi başına da ortalıkta gezmediği için kısıtlı bir çevre annemin Türk olduğu biliyordu.

Hal böyle olunca okulda iş öyle bir hal aldı ki Türk’ün kanı kırmızı Alman’ın ki mavi akar denmeye başladığı gibi en iyimser tahminle melez olduğum için kanımın rengi hakkında fikirler üretilmekten de geri kalınmadı. Neyse bir gün talebe vatandaşın teki Almansın, Türküm münakaşasından sıkılmış olacak ki kanımın rengini görmek için kolumdan beni ısırdı.


Tabi bu nahoş durum eve intikal etti. Rahmetli aile dostumuz ve Karatekin İlkokul müdürü Mustafa Bey vaziyeti ve yaşananı anlatmak için annemi okula çağırması ile başta öğretmenler olmak üzere herkesin şüpheleri bir kat daha artmış oldu. Kolu ısırılan mağdur iken annemi millet görünce birde yalancı olduk!


Çünkü annem tam Hitler’in kafasında yapmak istediği gibi beyaz tenli, sarışın ve yeşil gözlü bir kadın olarak Karatekin İlkokuluna gelerek müdür bey ile konuşup beni eve götürmesi kafalardaki Alman Orhun’u haklı çıkardığı gibi benim Türklük mücadelem de büyük bir yara aldı. Şimdi öğretmelerde annemin Almanlığına inanmış oldukları için haklı davamda fazla hassas olduğum aslında yarı Alman melezi olarak fazla işi abarttığım gibi bir vaziyet hakim olmaya başlayınca öğretmenlerin gözünde babam ve rahmetli okul müdürü Mustafa beyin aklına bir fikir geldi.



Annemi, babam bir gün okula götürdü ve Mustafa Bey ile beraber öğretmenler odasına oturtup öğretmenlere annemin ana dilinin Türkçe, annesinin Trabzon Sürmenelisi, babasının da Romanya’nın Köstence şehrinden Tatar bir aileden geldiğini akıcı bir Türkçe ile anlatmasıyla muhterem öğretmenlerimizin gözünde nihayet tekrar Türklüğümüze kavuştuk.


Ama şimdi öğrencileri nasıl ikna edeceğiz? Esas mesele şimdi o derdi çözmeye geldi. Bende hakkı çok olan kıymetli okul müdürüm rahmetli Mustafa Bey bir sabah şu günlerde hangi akla hizmet olarak kaldırıldığı bilinmeyen andımızdan sonra beni tüm öğrencilerin önüne çıkarıp benim Türk olduğumu ve annemin de Türk olduğunu dile getirdi. Bundan sonra Almanzo ve Alman gibi yakıştırmaların hakkımda yapılmayacağını ve yapanın cezalandırılacağını söylemesi ile nihayet Türklüğüme kavuştum.                            



Ortaokula Refik Saydam Ortaokulu’nda başladı isem de Muhsin Kızıltaş etrafında kümelenen 1980 ihtilal artığı sol görüşlü öğretmenlerin gazabına uğradığım için bu okuldan 2 ay sonra ayrıldım. Mareşal Fevzi Çakmak İlköğretim Okuluna o zamanın Çankırı İl Milli Eğitim Müdürlüğünü vekâleten yürüten; hem akrabamız hem de babamın yakın arkadaşı olan Kamil Oktay Bey amcanın tavsiyesi ile nakil oldum. Orta öğrenimi mi Mareşal Fevzi Çakmak İlköğretim Okulunda tamamladıktan sonra Çankırı Lisesi Edebiyat Bölümünü bitirdim.


Tüm ilkokul ve ortaokul dönemimde izcilik ve bando takımının ayrılmaz bir parçası olarak hemen her bando enstrümanını kullandım ve ilkokul 5’den liseye kadar majör olarak Karatekin ve Mareşal Fevzi Çakmak Okullarının bando takınında bulundum.   


Üniversite öğretimi için ailenin III. nesil son ferdi olarak yurtdışı tahsili için İsviçre’ye gidecek iken bir aşk macerası yüzünden ahmak âşık ben sevdiğimin peşinden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Girne kazasındaki Souchteastern Universty-Karmi Kampus’unde Tourism Hospitality Management bölümüne kayıt oldum ve bu tahsilimi bu üniversite’de tamamladım. Ahmak âşıkta olsam kendi adıma kimseyi yarı yolda bırakıp ta İsviçre’ye turizm okumaya gitmedim. Her ne kadar başlarda babam İsviçre’ye değil de Kıbrıs’a gitmeme diretti ise de o zamanlar turizm ile iştigal ettiğimiz için seçtiğim bölümden dolayı bir kaybım olmadı.

Bu talebelik vazifemi ifa eder iken kesintisiz üniversite bünyesindeki Gazetecilik Kulübünde Halkla İlişkiler Mesulü olarak ve Kıbrıs Günleri ile Yeni Düşünce isimli köşelerimde milli ve manevi hususlar üzerinde olduğu gibi güncel üniversite meseleleri hakkında nesir çalışmaları kaleme aldım.

Üniversite Amerikan Eğitim Sistemi üzerine eğitim verdiği için Amerikan Üniversitelerinde öğrencilerin üniversite idaresine karşı kendilerini daha iyi ifade etmeleri için guruplar olarak bir araya gelmesini ve parti kurmalarına imkân sağlayan bir yapılanma mevcuttu. Bu yapılanma için her öğretim senesi için üniversite’de seçimler yapılmakta idi. Bu seçimlerden 1997-1998 senelerinde kendi kurduğum Student Moviment Party ( Öğrenci Hareket Partisi ) isimli öğrenci gurubu ne yazık ki az bir fark ile Öğrenci Konsey Seçimini kaybetmişti. 1998-1999 senelerinde bir sene evvel seçimi kaybetmemize vesile olan Öğrenci gurubu ile ittifak kurup başkanlığını gene kendimin yaptığı Student’s Voice Party ( Öğrenci’nin Sesi Partisi ) ile Öğrenci Konsey seçimlerini kazanıp Öğrenci Konsey Başkanlığı yaptım ve 1999 İlkbahar dönemi bitiminde mezun oldum.  

Yavru Vatan olarak kabul ettiğimiz Kuzey Kıbrıs ve bilhassa Girne şehri’nin hayatımda unutulmaz hatıraları ve hasreti vardır. Türkiye kökenli ve yabancı milletlere mensup öğrenci arkadaşlar ile kurduğum dostluklar bir tarafa Kıbrıs Türkü olan Kıbrıslı tüm arkadaşlarımın kalbimde çok ayrı bir yerleri vardır. Ben Kuzey Kıbrıs’ı tüm kalbim ve benliğim ile II. evim ve vatanım olarak halen daha tüm tazeliği ile iliklerimde hissetmekteyim.

Birçok Kuzey Kıbrıs’a üniversite eğitimi almak için giden Türkiyeli öğrenci tüm üniversite hayatı boyunca ne hazindir ki bir elin parmağını geçmeyecek derecede az Kıbrıslı Türk ile arkadaşlık yapmış olarak Kuzey Kıbrıs’ta yaşayıp ta geri Türkiye’ye dönmüştür ve dönmektedir. Kıbrıs’ta yaşayıp ta Şeftali Kebabının tadına bakmadan, Kolakas ve Molohiya yemeklerini Kıbrıslı Türk ailelerin evinde bir Kıbrıs Türkü gibi yemeden, gullirikyanın kara cotcosu dişlerinin arasında kalmadan geri dönen ve avcılığa tutkun Kıbrıslı Türk arkadaşlar ile Cumartesi sabahı 5’de Beşparmak Dağlarına Cikla avına çıkmadı ise Kıbrıs’ı yaşamamış demekten kendimi alamıyorum. Çünkü Kıbrıs’tan aynı babamın Almanya’dan geri dönüşü gibi çok zor ve acılı bir geri dönüş yaşadığım için kimi geceler Girne’deki evimi ve arkadaşlarımı rüyamda görür ve hüzünlenirim.


Neyse ki Kıbrıs dönüşü işimiz gereği yarı zamanlı yaşadığım Bodrum-Turgut Reis’teki iş telaşı ile ekmek kavgası ve Çankırı’ya olan bağlılığım bu hüznü katlanılır bir hasret ile sabretmeme vesile olmaktadır.

Yazımın başında da kısaca anlattığım gibi 1900 senesinde büyük dedemiz İsmail Efendinin annesinden intikal eden arazinin o zaman için ortasına yaptığı İsmail Zincircioğlu Konağında Zincircioğlu Ailesinin tüm fertlerinin ya doğduğu, ya da öldüğü bu tarihi evde halam aile hatıraları ile istikbale umutla bakarak yaşamaktadır. Abisi babam Turgut Zincircioğlu ve yeğeni olarak bende gene ayni bahçenin içerisindeki Avusturya mimarisine göre yapılmış olan kimi Çankırılı gençlerin taktıkları Perili Köşk namıyla anılan diğer evde bizleri Çankırı’daki kökümüzden sökmek için yanıp tutuşan gayretkeşlere inat hayatımıza Allah’ın müsaadesi olduğu müddetçe devam edeceğiz.


Belediyenin keyfi kamulaştırma sergüzeştl iğine karşı aile yadigârımızı maddi ve manevi tüm imkânlarıyla karşı duran halam Nilüfer Zincircioğlu’na minnet ve şükranlarım ile evvel ki sayfalarda yazmış olduğum bu aile tarihçemizi ithaf etmek istiyorum.

- SON -






YORUM EKLE
YORUMLAR
HASAN ÇAVUŞOĞLU
HASAN ÇAVUŞOĞLU - 10 yıl Önce

herşey için çok teşekkürler, bu gibi çankırı'lı ailelerin hayat hikayelerini de görmek isteriz. ellerinize sağlık.

İhsan
İhsan - 10 yıl Önce

sayenizde bizler için gizemli bir aile hakkında geniş bilgi edindik teşekkür ederiz.

Tamer
Tamer - 10 yıl Önce

çankırı postasını özgün yayın anlayışından ötürü kutlarım. bu tür dizileri devam ettirin lütfen.

Merve
Merve - 10 yıl Önce

ziğncircioğlu ailesinin hayatta olmayanlarına allahtan rahmet yaşayanlarada uzun ömürler dilerim.

Necla
Necla - 10 yıl Önce

enver ve muzaffere zincircioğlunun kızı, turgut zincircioğlunun kız kardeşi, nilüfer zincircioğlu vefat etti.allah rahmet eylesin.

alpay çığman
alpay çığman - 10 yıl Önce

allahin rahmet'i üzerine olsun nilüfer'in onların konakları çayın öbür tarafında bizimde bu tarafındaydı. çok güzel futbol oynardı bizim bahçede oynardık çok mert ve iyibir kızdı, zaten muzffer abla da akrabamızdı hatta kemal abiyin mezarı da bizim sarıbabadaki mezardadır hesine allah rahmet etsin mekanları cennet olsun.

ben alpay çığman

MURAT KAYHAN
MURAT KAYHAN - 10 yıl Önce

çok hoşuma gitti orhun...

Zeliha
Zeliha - 10 yıl Önce

devamını bekliyoruz çankırılı ailelerinin hayat hikayelerini okumak çok keyifli teşekkürler