banner198

TÜRKAV Salı Sohbetlerinin Bu Haftaki Konuğu Yusuf Naci Bayındır Oldu

TÜRKAV Çankırı İl Başkanlığı’nca düzenlenen “Salı Sohbetleri”ne eğitimci ve siyasetçi Yusuf Naci Bayındır katılarak, “Türk Siyaseti üzerine Düşünceler” başlıklı bir konuşma gerçekleştirdi.

TÜRKAV Salı Sohbetlerinin Bu Haftaki Konuğu Yusuf Naci Bayındır Oldu
banner145

TÜRKAV Çankırı İl Başkanlığı’nca düzenlenen “Salı Sohbetleri”ne eğitimci ve siyasetçi Yusuf Naci Bayındır katılarak, “Türk Siyaseti üzerine Düşünceler” başlıklı bir konuşma gerçekleştirdi.

Geleneksel olarak yapılan Kuru fasulye, pilav ikramın ardından, sohbette TÜRKAV Başkanı İsa Bölükbaşı katılımcılara hoş geldiniz selamlama konuşmasının ardından İsmail Yavuz hoca Kuran-ı Kerim tilavetinde bulunup dua etti. Ardından söz alan Yusuf Naci Bayındır hoca “Türk Siyaseti Üzerine Düşünler” konulu sunumunda şunları ifade etti. “Kıymetli katılımcılar hepiniz hoş geldiniz sefalar getirdiniz. Türk siyasetinde dönmeler, devşirmeler idari makamlarda bu insanlara yer vermeleri sonucunda Osmanlı zaman içerisinde Osmanlı’nın da fark etmeyeceği şekilde bir çöküşe götürülmüştür. Çıkışı batı medeniyetinde aramıştır. Halbuki 1908 yılına kadar on iki milyon metrekarelik bir alanda adaleti hakim kılan o büyük Türk Milleti Osmanlı Devleti işte bu Batı Medeniyetinin fitne, fesat ve devşirmeleri vasıtasıyla yanlış yönetimler ve yanlış uygulamalarla kendi asli unsuru geri plana iterek başka şeyleri öne çıkartarak maalesef çöküşünü hızlandırmıştır. Batı batı dediğimiz medeniyetin aslında kalkınmasının bugün ki gelişmiş seviyesinin altında Türk Medeniyeti vardır. Ama bizim milletimize Dünyaya nizam veren adaleti, hakkı, eşitliği, hukuku hakim kılan medeniyetimizi unutturup, maalesef batı medeniyeti empoze edilmiştir. Ama rabbime şükürler olsun ki milletimiz 1923 diyelim öncesinden başlıyor ama 1920 lerden ve 1923 lerden sonra milli şuur ile milli hafıza ile milli karakterli insanlarla yeni bir uyanış başlatıp kendi öz değerlerine hasletlerine dönüş yaparak Türkiye Cumhuriyeti Devleti yapılanması ve bu yapılanma içerisinde mensubiyet şuurunu milli noktaya taşıyarak milli şuuru hâkim kılarak yeni bir devlet kurmuş o devletin kadrolarına bu düşünceyle hareket eden, yetişen, yetiştirilen insanları getirmiş bu insanlarla da Türkiye Cumhuriyeti bir kurtuluş mücadelesi vermiş ve bugünlere kadar gelmiş. Bu süreç içerisinde adına demokrasi insan hakları dediğimiz düşünceler batı da özellikle çeşitli fikir derneklerinde, çeşitli sivil toplum örgütlerinde onun akabinde siyasi partilerde bir ideolojiye dönüşş o ideoloji ile de kendi amaçlarına yönelik stratejik planlar programlar hazırlamışlar bununla da insanların karşılarına çıkarak düşüncelerini fikirlerini aktarmaya başlamışlar. Bu bizi de etkilemiş ne zamana kadar 1950 yılına kadar Orta Asya’dan getirdiğimiz gelenekler yaşaş ancak 1950 yılından itibaren çok partili sürece geçmişiz. Bu çok partili süreçte düşüncesi fikri vatan millet devlet ve özellikle kalkınma, huzur, refah ve saadet içerisinde yaşamayı insanlara anlatmak insanların huzuruna çıkmak ve onların desteğini almak için kurulan partilerdir. İki tane siyasi partinin öne çıktığını görüyoruz. Birisin Cumhuriyet Halk Partisi, diğeri Demokrat Parti sonra zaman içerisinde yönetim anlayışlarında parlamenter sisteme geçerek millet iradesini millet meclislerinde hâkim kılmak bu noktadan hareketle siyasi çalışmaları halka anlatıp onların desteği ile plan, programlarını uygulayabilmek için propagandalar yapmışlardır. Seçim sonrası hükümetler kurmuşlar ama gel gör ki hükümetler de bir müddet sonra ama dışarıdan ama içeriden bir hazımsızlık bir çekememezlik, beğenmemezlikten o değil de ben olayım, egolar başka başka şeyler birbirimizle uğraşarak siyasi geleneklerimizi kesintiye uğratmışız, siyasi partilerimizi kapatmışız. İhtilaller yapmışız. Maalesef cumhuriyetimizin hayatında bunlar var. Benim gibi bu süreci yaşayan arkadaşlarımızda var aramızda.

Yaşı 60’ın üzerinde olanlar altmış ihtilalini hatırlıyorlar. Ben o zaman ortaokula yeni geçmiştim. İnsanlar derleniyor toplanıp götürülüyordu. Ne oluyor İnkılap dediler ama bir ihtilal oluyordu. İyi kötü yaşanmışlar tarihin mezarlığında yerini aldı. Sonra yeniden demokratik süreç başladı. Yenide siyasi partiler kuruldu.  Partiler kendi programlarını içe dönük tüzüklerini, dışa dönük siyasi stratejilerini oluşturarak halkın karşına çıkarak anlatmaya başladılar. Ben üniversite öğrencisiyim iki tane büyük üniversite talebe derneği var. Birisi Milli Türk Talebe Birliği, diğeri Türk Milli Talebe Federasyonu o zaman ki liderler bizleri topladılar vatan, millet, devlet, bayrak, ezan bu nokta da hassasiyeti olan gençleri Adana’ya gidiyoruz dediler. Adana’da Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisinin (CKMP) kongresi var düşünce itibariyle fikri kendimize yakın bulduğumuz hareketin kongresinde neler olacak neler konuşulacak onları yakından görmek ve dinlemek için bir seyahatimiz oldu. Gittik orada Alpaslan Türkeş cennet mekân genel başkan seçildi. Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi Milliyetçi Hareket Partisine (MHP) dönüştü. Sene 1969. Milliyetçi Hareket Partisi Türk Milletinin geleceği adına, Türk Devletinin bekası, vatanımızın bütünlüğü öncelikli olmak kaydı ile siyasi düşüncelerini ve projelerini anlatmaya başladı. Ben şahsen bunları benimsemiş bir kardeşiniz olarak bu hareketin içerisinde yer aldım. Milliyetçi derneklerde yer almaya başladım. Bir anekdotumu anlatacağım; Ülkü Ocaklarının yeni kurulduğu sıra idi. İsmini bilirsiniz o zamanlar Ankara’dan sürgün olarak Erzurum’a gittim. Erzurum’da Fen Edebiyat Fakültesi öğrencisiyim. Erzurum’da Ülkü Ocakları var. Ülkü Ocaklarının Başkanı’da Yılma Durak diye bir ağabeyimiz. Bir zaman onun yardımcılığını yaptım. Bir davet geldi Ankara’ya geldik. Ankara’da tahta binayı eskiler bilirler. O tahta bina da Allah gani gani rahmet eylesin cennet mekan Dündar Taşer ile tanıştım. Dadaşlar hoş geldiniz dedi. Bizim gibi başka üniversitelerden gelenlerde var. Bu gelenlerin vasfı ne? Kendi fakültelerinde talebe cemiyetlerinin seçimleri yapılır. O zaman ki iki talebe derneği devlet tarafından maddi manevi olarak finanse edilen kira, kırtasiye vb. Milli Türk Talebe Birliğinden dışlanıyoruz. Türk Milli Talebe Federasyonunu kurabilir miyiz diye düşünüyoruz. O zaman başbuğa Albay deniyor. Gelin bakalım gençler dedi. Ramiz Ongun o zaman Ülkü Ocakları Genel Başkanı o da var aramızda. Albay ile görüştükten sonra rahmetli Dündar Taşer’in odasına geçtik. Dedi ki Pazar günü kongre var. Büyük kongre de biz de delegeyiz. Çeşitli illerden seçilmiş cemiyet başkanları gelmişler bunlar zümre başkanları delege, büyük kongrede üç kişilik bir icra konseyi seçilecek bir genel başkan, bir genel muhasip birde genel sekreter bunlar profesyonel diğer dört üye amatör bizim gibi. Başımız gözümüz üstüne dedik. Talimat verildi o gün bugündür Ülkücü Hareketten gelen her talimata itiraz etmeksizin başımız üstüne diyen bir kardeşiniz olarak konuşuyorum. Alğımız talimat üzerine gittik kongreye kongrede kazandık. Kongreye gitmeden önce icra kurulu konseyi üyelerimiz kimler tanışmak istedik. Dündar Bey dedi ki rahmetli Albayın yanında şimdi gelecekler. Bizde böyle kuru sandalyelerde oturuyoruz. Üç kişi içeri girdi. Önce hafif dolgun bir arkadaş Rasim Cinisli’dir. Genel Başkan Adayımız. Hemen arkasından kahverengi kruvaze takım elbiseli, ayakkabıları, kravatı kahverengi saçı başı düzgün böyle zayıf bir kardeşimiz içeri girdi Devlet Bahçeli dediler. Üçüncüyü vallahi hatırlamıyorum. Benim aklım gözüm onda kaldı. Geldi oturdular bizde böyle bakıyoruz. O da bir ara bana baktı böyle konuşma bittikten sonra dedi ki Dadaş niye öyle bakıyorsun. Ne oldu bir şey mi oldu? Dedim ki ya ilk defa devlet diye bir isim duydum. Hakkını helal et biraz şeyime geldi onun için. Babam dedi böyle uygun görmüş. Babam devlet düşkünü bir adam. İlk defa o zaman tanıştım. O tanıdığım günden bugüne adı gibi Türk Milleti ve Devleti için üstüne düşen görevleri layık ile yapmak noktasında gereken her türlü fedakârlığı nefsini ayakları altına alarak gösteren hakikaten yakinen şahit olduğun tek insanlardan birisidir. Bir çok insan vardır ancak Devlet bey yakinen şahit olduğun kişidir.

Türk Devletini devlet yapısında teminat olan yeri geldiğinde devlet aklına fikriyle yön veren Liderimiz Başbuğ Türkeş’in dizinin dibinde büyüyen ve feyz, kültür alan devlet terbiyesi, fikri, ideolojisini ondan ilham ve feyz alarak bugünlere getiren büyüğümüz liderimizdir. Allah razı olsun.

1971 de ihtilal oldu 12 Martta öğrenci liderlerini topladılar o zaman ülkü ocaklarının karşısından devgenç var. Onlara destek olan doğu devrimci kültür ocakları var, bilenler bilir. Türkiye demokrasi adına bir iç savaşa itildi. Bir kargaşa yaratıldı. Biz o zaman milli heyecanı, milli şuur ile hemhal olmuş bu davranışları ile saha olan gençler olarak özellikle ülkü ocakları mensupları olarak, bu kavganın içerisinde bulduk kendimizi. Kavganın özü bizimde karşımızdakilerin de durduğu nokta Türkiye’yi içine düşğü cendereden biz kurtaracağız. Peki, siz kimsiniz ne anlatıyorsunuz? O zaman fikri düşüncenin adı sosyalizm ama onun dünya görüşü materyalizm, sağda manevi bir birliktelik oldu ama maalesef sahada sadece ülkücüler var akıncılar falan geri planda bir teravih namazlarında görüyoruz ondan sonra göremiyoruz. Mücadeleler zincirden, bıçaktan, silahtan sopaya döndü. O dönemde bize göre komünistler onlara göre faşistler bu kavgada öylesine canhıraş bir mücadeleye girdik ki! Birbirimize acımaz olduk. Bu devletin bekası, vatanın bölünmez bütünlüğü birliği, bayrağımız, ezanımız inmesin dinmesin diye can veren ülkücüler için diyeceğim şey şudur, yarabbi onları cennetinle nasiplenen, kullarının zümresine nasip eyle. Onlar hak ettiler kim? İlk ülkücü şehidimiz Ruhi Kılıçkıran, Adanalı, Osmaniyeli, bugün ilk şehidimizin adı Profesör olan Osmaniyeli Genel Başkanımız başdanışmanı Ruhi Ersoy hocamızda yaşatılmaktadır. Ruhi Kılıçkıran şehidimize ciğerimiz yanarken bu sefer İstanbul’da Yusuf İmamoğlu şehit edilmiştir. Daha sonra Ankara Yüksek Öğretmen Okulunda Dursun Önkuzu şehit edildi. Şehitlerimize rağmen yönetenler Ülkücüleri nezarethanelerde işkence ve zulüm etmeye başladı. Öyle bir şuur verildi ki o iradeyle her şeye rağmen biz devlete küsmedik. Milletin bağrında yine devletin bölünmez bütünlüğü için çalışmaya devam ettik. O can verenleri unutmadık. O süreçte cezaevine girenler işkence görenler oldu. Aramızda olanlarda var şuan. Derken 12 Eylüle 70 ler’den 80’lere geldik. Seksende de baktık yine kardeş kavgası sonunda tuttular bizim komünist dediğimiz onların faşist dedikleri adamları aynı nezarethanelere koydular. İçimizde canlı şahitleri var. O nezarethanelerde yapılan ve yaşananları bir Allah biliyor birde çekenler. Ben sadece o süreçte emniyet müdürlüğünde birkaç gün nezarethanede kaldım. Bunun daha şiddetlisini yaşayanlar Taşmedreseliler, Yusufiyeliler Allah onlardan razı olsun. O gördükleri işkencelere rağmen devlet bizim devletimiz diyerek küsmediler. Milletimizin bölünmez bütünlüğü için o gün ne gerekiyorsa ön safta yer aldık hala da aynı şekilde devam etmekteyiz. 12 Eylül çok şiddetli bir hareketti. Yapanları da cenabı Allahın adaletine havale ediyoruz. 12 Eylülden sonra siyasi partiler kapatıldı. Malum olduğumuz gibi Milliyetçi Hareket Partisi’de kapatıldı yerine Milliyetçi Muhafazakâr Parti, MÇP kuruldu. Ben o süreçte Çankırı’ya geldim. Çankırıya geldiğimde Halkevi Müdürü rahmetli Şevket Barutçu büyüğüm ile tanıştım. Şevket Barutçu aynı zamanda Türk Ülkücüler Birliğinin genel başkanı. Yani Çankırı Ülkücü Teşkilatlara genel merkezlik yapmış yerdir. Çankırı’nın insanları kendinizle, geçmişinizle, bu hareketteki yeriniz ile gurur duyun. Her zaman göğsünüzü gere gere gezin. O gün rahmetlinin Barutçu’nun başkanlığında emperyalizme karşı çıkmak adına NATO ya hayır bildirisi yayınladık. O zaman ne Amerika ne Rusya Milliyetçi Türkiye diyorduk. Kayseri’de Büyük Ülkü Derneğini kurma yetkisin aldık oraya gittik. Milliyetçi Hareket teşkilatlarına başkanlık yapmış Çankırımız için İl Başkanı olduğum dönemde Genel Başkanımız Devlet Bahçeli beye konuları anlattım. Çankırının bu hareketin içinde yeri özel onurlandırmasını dilerim dedim. O da bizleri kırmayıp bir Çankırı Mitinginde şuan il başkanlığımız girişinde yazan “Çankırı Ülkücü Hareketin Omurgasıdır.” Sözleri ifade etti.

Gerçektende Çankırı Ülkücü Hareketin Omurgasıdır. 1977 Necdet İpek ağabeyimin Belediye Başkanı seçilmesi, 1994 ve 1999 seçimlerinde Ahmet Bukan beyin Çankırı Belediye Başkanı seçilmesi 1999 genel seçimlerinden rahmetli İrfan Keleş ve Hakkı Duran beylerin Milletvekili seçilmeleri ve son dönemlerde de İsmail Hakkı Esen kardeşimizin Çankırı Belediye Başkanı seçilmesi ve 18 Mayıs 2023 seçimlerinde MHP Genel Başkan Yardımcısı Dr. Pelin Yılık hanımefendinin MHP Çankırı Milletvekili seçilmesi bununda kanıtıdır. İnşallah 31 Mart seçimlerinde de tekrar İsmail Hakkı Esen başkanımız ile Çankırı Belediyesinin burçlarına tekrar Üç Hilali asmak için gece gündüz çalışarak ülkü harekete armağan edeceğiz.” Dedi

Daha sonra sorular sorulara cevaplandıran Bayındır katılımcılara tek tek teşekkür ederek sunumu tamamladı.

Program sonunda TÜRKAV İl Başkanı İsa Bölükbaşı katılımcılara ve Yusuf Naci Bayındır hocaya teşekkür ederken 7 Mart 2024 Perşembe günü 13’üncüsünü yapacakları İstiklal Marşını Güzel Okuma Yarışmasına davet etti.

Çankırı Postası

Güncelleme Tarihi: 07 Mart 2024, 16:24
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER