banner198

Pedagog Ali Çankırılı'nın yer aldığı Babam ve Ben kitabı çıktı!

Pedagog - yazar Ali Çankırılı'nın çocukluk yıllarını anlattığı "Babam ve Ben kitabı" Timaş yayınlarından çıktı!

Pedagog Ali Çankırılı'nın yer aldığı Babam ve Ben kitabı çıktı!
banner145

Pedagog - yazar Ali Çankırılı'nın çocukluk yıllarını anlattığı "Babam ve Ben kitabı" Timaş yayınlarından çıktı!

Babam ve Ben

Hiç aklınıza geldi mi, acaba danışanların derdine derman olan, ruhlarına dokunan, yüreklerdeki sökükleri diken ve ailelere yön gösteren ruh sağlığı uzmanlarının kendi babalarıyla ilişkileri nasıldı? Nasıl bir çocukluk geçirmişlerdi? Kendilerini yetersiz hissettiklerinde nelere sarıldılar? Özgüven eksikliği yaşadılar mı, kalpleri kırıldı mı, onların da canları acıdı mı?

Onlar da babalarına benziyorlar mıydı? Babalarından aldıkları davranış kalıplarını kendi çocuklarına yansıttılar mı? Yaşanan sorunların ne kadarı geçmişten, ne kadarı bugünden kaynaklanıyordu?

Sevilay Acar, Babam ve Ben’de Prof. Dr. Özcan Köknel, Prof. Dr. Kemal Sayar, Prof. Dr. Nevzat Tarhan ve Pedagog Ali Çankırılı’yla yaptığı sohbetlerle onları çocukluk yıllarına götürüyor. Bugün her biri psikiyatri ve pedagoji alanında uzman olan isimler çocukluk yıllarına dair içten paylaşımlarda bulunuyor, sadece kendi tecrübe ve hikâyelerini paylaşmıyor, adeta “yalnız değilsiniz” diyerek okurları da bu yolculukta cesaretlendiriyorlar.

Böylece geçmişi pek çok yönüyle ele alırken bugünün “baba figürü”ne ve baba-çocuk ilişkinin hassas noktalarına temas ediyorlar ve ortaya hem onların çocukluk yıllarının hem de günümüzün toplumsal yapısıyla ilgili bir tablo çıkıyor.

Babam ve Ben, sevgisini göstermek isteyen, ilgi bekleyen, duygusal çatışma yaşayan, belki de sadece yaşadıklarını tebessümle hatırlayan bütün okurlar için…

Baba, Türkiye’nin geleneksel doğasıdır, oğul modern tecrübe. Emniyet ve risk. Onay ve özgürlük. Kalmak ve gitmek. Oğul gider, ama tam gidemez, bir yönüyle kalır. Tıpkı acılı yurdumuz Türkiye gibi. Orada ama burada. Modern ama geleneksel. Batı’ya yüzünü dönmüş, ama Doğulu. Babaların ve oğulların hikâyesi Türkiye’nin iki yüz yıllık tarihidir. Üstelik, baba ve oğul arasında çatışma varsa, orada bir galip bulmak zordur.

Kitaptan Alıntılar

- Baba, Türkiye’nin geleneksel doğasıdır, oğul modern tecrübe. Emniyet ve risk. Onay ve özgürlük. Kalmak ve gitmek. Oğul gider, ama tam gidemez, bir yönüyle kalır. Tıpkı acılı yurdumuz Türkiye gibi. Orada ama burada. Modern ama geleneksel. Batı’ya yüzünü dönmüş, ama Doğulu. Babaların ve oğulların hikâyesi Türkiye’nin iki yüz yıllık tarihidir. Üstelik, baba ve oğul arasında çatışma varsa, orada bir galip bulmak zordur.

- Sözgelimi baba, oğlunun ruhunda öyle kocaman bir yara açmış, onu varlığıyla o kadar sindirmiştir ki oğul bir türlü büyüyemez, yetişkin hayata adım atamaz, ebedi bir ergen olarak kalır. Etrafından hep bir baba azarı yiyebileceği korkusuyla hayatı kıyısından köşesinden yaşar, içinde babayla yaşanmış ve mağlubiyetle bitmiş bir savaşın ukdesi dolaşır. Bu ukde ruhun kıyılarını döven depresyon dalgalarıyla varlığını hatırlatır.

- O, ne zaman ihtiyaç duysam arkamda olduğunu bildiğim bir gölge gibiydi. Ne zaman ortaya çıkacağını ve bana ne zaman elini uzatacağını çok iyi bilirdi. Her engelde, zorlukta “Babam olsaydı hiç değilse ona danışırdım,” diyorum. Bunun eksikliğini yaşıyorum.

- Öncelikle babaların kendilerine bir “babalık alanı” oluşturması büyük bir önem taşıyor. Çocuğuna zaman ayıran ve sadece fiziksel olarak değil, duygusal olarak da çocuğa temas edebilen bir babalık alanından söz ediyorum. Çocuğun duygusal ihtiyaçlarını görmek, duymak ve buna cevap vermek de büyük önem taşımakta. Çocuk büyüdükçe oyun oynamanın yanı sıra, beraber geçirilen zamanlarda onunla konuşabilmek, iletişime geçmek gerekiyor.

- Acılar, insanın aşırılıklarını törpülüyor. İnsanı psikolojik olarak pişiriyor. Hamdım yandım piştim gibi. Yanmadan da pişmiyor insan. Aşırı üzüntüyü, aşırı sevinmeyi ikisini de bir arada kontrol etmeyi öğretiyor. İnsana bilgelik yönünde bir adım daha atmak gibi bir beceri kazandırıyor.

- Evvela kırmadan konuşmalıyız. “Sen bunu söyledin ya da yaptın ama kusura bakma bu lafından dolayı sana çok kırıldım,” gibi duyguları ve o anki hisleri anlatarak, sakin bir şekilde konuşmak gerekir.

- Çocuk bir erişkin kadar olgun değildir ama anne-baba “ben ondan daha değerliyim” duygusunda olmamalı. O da değerli. Birinin bilgisi daha az, birinin bilgisi daha çok, ama değer olarak aynı, bu unutulmamalı. Çocuğumuzu, değersiz, farklı bir fikri olamaz, kendi kimliği kişiliği olamaz diye düşündüğümüz zaman sağlıklı iletişim kurulamıyor.

- Çocuğun aileye bağlılık hissetmesi için ait olduğunu hissetmesi lazım. Onun için bu durumu “Sev, Paylaş, Değer Ver” diye slogan haline getirdik. Çocuk sevildiği, değer gördüğü bir ortamdaysa, uyuşturucuya ya da başka bir şeye yönelmesi çok zor. Sözde de kalmayacak, bunu gerçekten yapacaksın. Sevip değer verip paylaşacaksın.

- Meğer büyüklerin yanında çocuk sevmek saygısızlık ve ayıp sayılırmış. Babam bana neden öyle davrandığını açıklamazdı. Neden açıklamadığını şimdi anlıyorum. Çünkü doğru davrandığını, babasına saygı gösterdiğini zannediyordu. Benim incinebileceğimi düşünemiyordu.

- Bugün kırgın mısınız sorusuna gelince; kolay bağışlıyorum. Niye biliyor musunuz? Empati yapmayı öğrendim. Diyorum ki, babam bunun yanlış olduğunu bilmiyordu. Daha çok onun benim için yaptığı güzellikleri hatırlıyorum.

- Devamlı azarlayan, değersizleştiren, aşağılayan, yok sayan bir erkekle ne kadar yaşanabilir ki?“

Çankırı Postası

Güncelleme Tarihi: 14 Şubat 2021, 17:21
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER