ASLAN DAYIM 1. Bölüm : http://www.cankiripostasi.com/-aslan-dayim-makale,415.html

ASLAN DAYIM 2. Bölüm   http://www.cankiripostasi.com/son-oykum-2-bolum-makale,401.html

ASLAN DAYIM 3. Bölüm : http://www.cankiripostasi.com/aslan-dayim--------------3bolum--makale,419.html 

....günlük yevmiyemi verdi; “Bu iş sana göre değil. Sen büyük işlerin adamısın. Bir daha buraya gelme” diye rica etti. Ben de kıramadım. Neyse, yemeği sonra yiyeceğim, mutfakta biraz işim var. Kimse gelmesin, sürpriz yapacağım size.

***                        ***                        ***                        ***

Epey sonra, Aslan elinde küçük bir tepsiyle mutfaktan çıkıp, salona gelir.

—Dadada daaaa…

Ablası küçük bir çığlık atar;

—O ne!

Aslan gururla;

—Baklava.

—Elindekini sormuyorum, üstünün hali ne?

—Ne var üstümde yahu, az biraz bir şeyler döküldü işte. Siz üzerimi bırakın da şu harika baklavaya bakın. Abla nereye koşuyorsun?

—Senin üzerin böyleyse, mutfağı görmem gerek.

—Yok, bir şey, mutfak yerinde ya… Allah Allah, sizlere kralların, başbakanların bile henüz tadına bakamadığı bir şaheser baklava sunuyorum ya… Sevineceğinize nelerle uğraşıyorsunuz. Sen niye gülüyorsun enişte.

—Sevinçten sevinçten. Krallara layık baklava yaptın ya.

—Gel hadi, cezanı affettim, yiyebilirsin.

—Olmaz ben cezamla mutluyum.

—Ye ya…

—Yiyeceğim de, güvenemiyorum. Bu ne ya, benim bildiğim ustalar 40 kat yufkayla yaparlar. Eh acemiler de 8—10 yufka kullansın, seninkinde 3 tane yufka bile değil, 3 tane bazlama görüyorum.

—Tamam enişte, eleştirilere açığım. Yufkaları pek inceltemedim ama tadına bir bak, çok beğeneceksin.

—Sen baktın mı?

—Ustalar, pişerken tadını kontrol eder. Piştikten sonra önce krallara sunar.

—Evin en yaşlısı baban değil mi! Götür de ona tattır.

—Babam, benim yaptığım her şeye bir bahane bulur. Uzatma da kıymetini bil, ye şunu.

—İyi ver bakalım. İşler kötü giderse vasiyet yazmaya vaktim olur umarım. Hımmm… Çok güzel bir ekmek tadı var.

—Ne ekmeği ya?

—Üç bazlamayı pişirip üst üste koymuşsun, şeker bile katmamışsın.

—Hay Allah, aklımdaydı oysa şeker kaynatacağım. Nasıl da unutmuşum. Eeee nasıl pişmiş, En azından ekmek olarak beğenmediğin bir tarafı yoktur sanırım.

—Hani deveye sormuşlar, “Sırtın niye eğri?” diye, o da nerem doğru ki demiş? 

—Yani enişte, “Beğenmedim.” Desen ben anlardım.

—Sen beni bırak da, bu kadar zaman ses gelmediğine göre mutfağa gidip, ablana bak. Eminim seni dövmek için oklava arıyordur.

Cemile hanım salon kapısında elindeki terliği göstererek bağırdı;

—Mutfağı temizlemezse oklavayı o zaman arayacağım.

—Abla etme eyleme, o kadar un çuvalı taşıdım, yoruldum.

— Babam duyarsa seni öldürür diye bağıramıyorum. Hiç mazeret dinleyecek halde değilim. Doğru mutfağa…

***                        ***                        ***                        ***

Ertesi gün Aslan, eniştesi Ünal ile kahvaltıya oturmuştu. Ünal Bey imalı konuştu;

—Aslan, seni böyle erken bir kahvaltıda görmeyi neye borçluyuz?

—Babama akşam söyleyemedim fırın işinden de ayrıldığımı.

—Eeee…

—Erkenden iş aramaya gideceğim.

—Güzel güzel. İlk defa iş aramayı ciddiye aldığını görüyorum.

—Tamam, enişte ya… İş bulmada bazı yanlışlarım olmadı değil ama ciddiye alırım yani. Mesela bir iş sınavı vardı. Hayatımda ilk defa bir işe bu kadar önem vermiş, deli gibi çalışmıştım. Sınav saat 10’daydı. Garanti olsun diye 15 dakika önce sınav yerine varmıştım. Baktım benden başka bekleyen hiç kimse yok. Böyle kıyak bir işe niye kimse başvurmuyor diye merakımdan, dayanamayıp kapıdaki görevliye sordum. Sınava niye kimse gelmedi diye. Meğer herkes 45 dakikadır sınavdaymış. Şansımdan hafta sonu saatler 1 saat ileri alınmış.

—Aslan, lütfen yemekte anlatma böyle şeyleri. Gülmekten çay genzime kaçacaktı yahu.

—Ne yapayım enişte, ben de bir şansızlık var ama çözemedim. Benim gibi becerikli birinin iş bulamaması sana da garip gelmiyor mu? Acaba diyorum, odamın kapısına at nalı mı assam, uğur getirir mi?

—Aslan kafayı çalıştır. Atlarda da 4 tane nal var. Uğur getirse kamçı yerler mi!  Aslan, sen uyanık olursan, şansın da döner. Yapamayacağın işe girişme, haddini bil vezir olursun. Yüzüne övgü düzenlere güvenme, ardından konuşurlar, rezil olursun.

—Hadi ya… Peki enişte sen hiç yüzüme karşı övmüyorsun, ardımdan övüyor musun?

—Bekliyorum.

—Neyi bekliyorsun ki?

—Övülecek bir şeyler yapmanı.

—Haaa…

—Çok bekler miyim?

—Yok enişte, ne demek. Çay, kahve getireyim mi?

—Sağ ol, Sağ ol…Neyse, ne taraflara gideceksin iş aramaya.

—Gazetede bir ilan gördüm. Mezun olduğum meslek lisesi ilk defa bir işe yarayacak galiba. Ciddi bir maaş bile verirler belki.

—Sen benim lafımı dinle, havalara girme. Gazete ilanı ile eleman arayanların çoğu ciddi bir ücret ödemez.

—Demek öyle diyorsun enişte. Bu büyük bir şirket. Gör bak bakalım az mı ücret ödüyor, çok mu?

—Aslan, böyle işlerde benle iddiaya girme, üzülürsün.

—Tamam, enişte, akşam görüşelim.

—Randevu defterime bakayım. Hımm… Akşam müsaitmişim, görüşelim

***                        ***                        ***                        ***

Aslan, işe alınacak adayları seçen personel müdürü karşısında, kendinden emin tavırlar çizmeye çalışıyordu. Personel müdürü;

—Evet, diplomanızı gördük, sicil belgeleriniz de temiz. Fakat bazı konuları önceden konuşmakta fayda var. Mesela alacağınız ücretin sizi tatmin edip etmemesi de iş veriminizi etkiler. Söz konusu işte ne kadar ücret sizin için yeterlidir?

—Eeee… Şey… iş zor tabi. 1500 YTL yeterli gelir.

—Hımm… Biz bu görev için 2000 YTL düşünüyorduk.

—Hadi ya… Ciddi misiniz, şaka mı yapıyorsunuz?

—Tabi ki ciddi değil ama bu iş için 1500 YTL’den bahsederek, şaka yapmaya önce siz başladınız.

—Hadi ya…  Peki, ne kadar ücret düşünülüyor?

—Asgari ücret, yani 500 YTL. O da üç aylık deneme süresinde beğenirsek. Anladığım kadarıyla sizin üstün yeteneklerinizden bu görevde faydalanmamız mümkün görünmüyor. Güle güle beyefendi.

***                        ***                        ***                        ***

Ertesi gün kahvaltıda yine aynı sahne vardı. Ünal enişte bıyık altından gülüyordu. Aslan;

—Gülme enişte ya… Ne bileyim adamı ciddi soruyor sandım

—Tamam ya gülmüyorum. Ne olacak bu senin şansızlığın, … Marifetsizliğin diye düşünüyorum.

—Enişteee!

—Neee?

Can da uyanıp yanlarına gelmişti. Ünal,

—Ne oldu Can, okul saatine çok var.

—Okula gitmeyeceğim ki baba, öğleden önceki dersler boş. Matematik öğretmeninin işi varmış, Türkçe dersi de zaten boş geçiyor.

—Niye?

—Öğretmen tayin edildiği şehirde rahatsızlanmış, rapor almış.

Aslan;

—Eeee… Yeğenim, işin yoksa benimle gel, belki şans getirirsin.

Ünal kaşlarını çattı;

—İş aramaya mı götüreceksin?

—Evet, hayatı öğrenir kötü mü? Hem benim iş ararken çektiklerimi görür, adam gibi çalışır üniversiteleri filan okur.

—Hımm aslında doğru. Belki onun şansı da sana yardım eder. Gerçi senin marifetsizliğin bürün şansları sıfırlar ama neyse.

Ünal ikisine doğru döner,

—Bana bakın, dikkatli olun. Karşıdan karşıya filan geçerken elinden tut, o biraz dalgındır.

—Tamam enişte.

—Sana demiyorum, Can’a diyorum.

—Eeee… Enişte.

Can gülerek;

—Tamam, baba, anladım. Dayımı dövmeye kalkan filan olursa da korurum, merak etme.

—Sen beni tanımamışsın yeğenim, kimseden korkmam.

—Aaaa dedem geldi, şimdi sana kızmasın?

—Bu numarayla beni korkutacağını mı sandın?

Ünal, Asım beyin sesini taklit ederek bağırdı;

—Aslaaaan!

—Eeee efendim babacığım?

Babası Asım beyin değil de eniştesi Ünal’ın bağırdığını anlayınca kaşlarını çatı;

—Ne oluyor yaaaaa?

—‘Kimseden korkmam’ dedin ya bir test edeyim dedim.

—Yürü Can ya, yürü ya…

***                        ***                        ***                        ***

Aslan ile Can caddede yürüyerek adres arıyorlardı. Hava çok sıcaktı. Can;

— Dayı 50 kuruş versene

    50 kuruşu ne yapacaksın?

    Bir yaşlı adama vereceğim

Aslan, çevrede yaşlı bir dilenci aradı.
            — Nerdeymiş bu yaşlı adam
           — Şu köşede dondurma satıyor ya ona.

—Vay kerata, “Dondurma al dayı “ demek daha kolay değil mi?

—Dayı sen her zaman diyorsun ya, “Küçük işleri bile öyle yap ki, hep hatırlansın!” diye.

—Hadi ya ben mi diyorum o sözü.

—Canım ya sen ya da büyük bir düşünür. Ne fark eder ki?

—Tamam, tamam, hak ettin dondurma parasını. Al bakayım, bir tane de bana al.

Dondurmalarını yiyerek yürüyüp, sonunda adresi buldular. Fakat gittikleri adreste sadece bir kişi vardı ve eleman alımında yetkili olmadığını söyledi;

—Bu gün burada badana yapılacağından, mülakat diğer şubemizde yapılacak. Buyurun adresi.

Adresin yazılı olduğu kâğıdı alıp aşağı indiler. Aslan’ın canı sıkılmıştı.

—Burayı bir saatte burayı zor bulduk, orası ne kadar uzaktır şimdi.

—Dayı adresi bilmiyorsan niye sormadın?

—İş ararken her bir şeyi biliyor gibi görünmek puan getirir.

—Ama dayı derler ki, “Soran dağlar aşmış…”

—“…sormayan düz yolda şaşmış”. Bir atasözü daha söylersen kötü olacak ha… Allah Allah ya… Buluruz elbet. Ne yazıyordu şu kâğıtta? Şu polislerim megafonundan da kulağım patlayacak ha…

Caddenin kenarına park etmiş polis arabasından anons sesi geldi;

—Paketin yanına kimse yaklaşmasın.

Aslan, elindeki kâğıda bakarak yürümeye devam etti. Yanlarından geçtikleri polis arabasında telsizden konuşma sesi geliyordu.

— 2945’ten merkeze, Cemal Gürsel caddesi'nde şüpheli bir paket var.
— Anlaşıldı, çevre güvenliğini alın uzman gönderiyorum.
— ???  ...merkez uzman ekibe gerek kalmadı, paket bos.
— Bos olduğunu nasıl anladınız.
— Az önce vatandaşın biri tekme attı.

Aslan dayı sağa sola baktı, “Ben mi?” diye işaret etti.

Polis megafondan sesleniyor Aslan’a;

—Gel bakayım kahraman. Senin sayende merkezden gelecek ekip kurtuldu.


---  DEVAMI VAR---


ASLAN DAYIM 1. Bölüm : http://www.cankiripostasi.com/-aslan-dayim-makale,415.html

ASLAN DAYIM 2. Bölüm   http://www.cankiripostasi.com/son-oykum-2-bolum-makale,401.html

ASLAN DAYIM 3. Bölüm : http://www.cankiripostasi.com/aslan-dayim--------------3bolum--makale,419.html