....Şey biraz acısı az olmuş, acı bir şey var mı?

—Acı bir şey mi istiyorsunuz. O zaman ücret pusulasını getireyim. Afiyet olsun.

İri yarım adam uzaklaşınca, Aslan Can’a fısıldadı;

—İri yarı olan bile böyle espri yapıyorsa, bunlar bizi güle güle döver. Çabuk ye kaçalım.

Acele ile ekmek arası salatalarını yiyip çıktılar. Can gülerek;

—Eee… Dayı salatayı yedik, döner yemeye ne zaman götüreceksin.

—30 Şubatta. Allah Allah, canımızı zor kurtardık, şunun konuştuğuna bak.

—‘Canımızı kurtardık’ diye beni mi kastediyorsun.

—Heee….  Sus kerata. Bana bak evde bunlardan bahsetmek yok, tamam mı?

—Hımm… Tamam dayı.

—Cevap verirken ayağının birini kaldırma. İki ayağın yerdeyken söz ver bakayım.

—Tamam yaaa… Söz.

—Hadi seni eve bırakayım.

—Sonra sen yine mi iş arayacaksın.

—Yok, yakında bir inşaatta tuğla indirecektik. Arada bir kiremit, tuğla, demir, briket indirecek kamyon geliyor. İş bulamayınca oraya uğruyorum, üç beş kuruş harçlık oluyor.

—Tamam, dayı, ben okuldan geldiğimde evde olur musun?

—Sanmam, daha geç gelirim ne oldu?

—Kemal amcalar gelecek diye duymuştum.

—Ha şu şakacı olanlar mı? Onlar geliyorsa, erken gelmeye çalışırım. Biraz neşelenim değil mi?

—Amaan bazen olmadık şakalar yapıyorlar.

—Merak etme, sana ters bir şaka yaparsa hemen cevabını veririm. Benim takılmalarıma alışkınlar. Şaka yollu senin intikamını alırım.

—Aslan dayım benim.

—Bana da olmadık şakalar yaptığı oluyor. Bir keresinde yolda karşılaştık; “Aslan seni görünce hemen Ünal aklıma geeliyor” dedi. Ben de; “O benim kadar yakışıklı olmadığına göre, sadece eniştem olduğu için sanırım” dedim. O da; “Yok bilemedin, ikinizin de bana borcu var ya, ondan.” Dedi. Adamın alacağını hatırlatması bile orjinal yahu.

***                        ***                        ***                        ***

Akşam, Aslan yorgun argın gelmiş, temizlendikten sonra salona geçmişti. Salonda Kemal Bey ve eşi Makbule hanımı görünce ‘Hoş geldiniz’ deyip, selamlaştılar. Aslan otururken, Kemal bey sözüne devam etti;

—Otur Aslan, ben de bu meraklı Can’a hanımla tanıştığımız günleri anlatıyordum. ‘Babanın yüzünden nerdeyse hayatım kayıyordu’ dedim onu merak etmiş de.

Ünal kızar gibi;

—Ya benim suçum yok.

—Ünal, sen sus ve dinle sadece. Neyse, zar zor hanımla bir görüşme ayarladım. Bizim zamanımızda bayanlarla görüşme kolay değil. Yanına bir bayan arkadaşını almak şartıyla konuşmayı kabul etti. Ben yakındaki bir Cafe’de bekleyecektim, o cafenin önünden geçince takip edip, çarşıda uygun bir yerde oturup konuşacaktık. Ben kahvede otururken, münasebetsizin biri geldi yanıma oturdu, benim gözüm yollarda.

Ünal eliyle kendini işaret etti;

—O münasebetsiz de ben oluyorum.

Kemal bey devam etti;

—“Eh... Bir kahveni içerim dedi.” Ismarladım kahveyi, içti –afiyet olsun— da, ben heyecan içinde gözden kaçırmayım diye yola bakarken, Ünal; “Makbule geçti!” deyince ben fırladım. “Eyvah, ne zaman geçti, ben niye görmedim” diye çarşıya doğru koşmaya başladım. Meğerse, “Kahve makbule geçti, iyi geldi” demek istiyormuş. Tabi Makbule hanımla o gün buluşamadım. Ünal’ın yaptığını anlatıp da, gönlünü alana kadar kaç gün uğraştım, neler çektim hiç sormayın.

Bayanlar gülüşerek mutfağa doğru geçtiler. Ünal yerinde bir iki huzursuz kıpırdayıştan sonra, sözü değiştirmek için konuştu;

—Eeee. Kemal bey, yeni evinize yakında geçecekmişsiniz öyle mi?

—Evet, taksitleri devam ediyor ama oturulacak hale geldi, bazı komşular taşındı bile.

—İyi iyi… Siz ne zaman taşınıyorsunuz?

—Ne o hayırlı olsuna mı geleceksiniz. Hanımla iddiaya girmiştik, gelmezler diye.

—Niye gelmeyelim canım, geliriz.

—Şaka yapıyorum yahu. Dursana bir aklıma bir şey geldi. Bayanlar gelince, bozuntuya vermeden önce yeni evin adresini sor, sonra da ben ne dersem tamam diye başınla onayla, olur mu?

—Bunda da bir numara var ama hadi bakalım.

O sırada bayanlar salona döndü. Ünal;

—Hayırlı olsun da bu yeni evinizin adresi nedir, nasıl gelebiliriz bir tarif et.

—Sağ ol, daha iyisi sizlere. Dinle bak, Apartmanın girişindeki 8 numaralı zili burnunla çalarsın, biz otomata basınca dirseğinle kapıyı iteklersin.

Konuşmanın acayipliğini fark eden bayanlar, gözlerini kocaman açarak dikkatle dinlemeye başladılar. Kemal bey devam etti.

—Asansörün 4. kat düğmesine de dirseğinle basarsın.

Makbule hanım, eşinin konuşmalarına dayanamayıp, sordu;

—Yahu niye zillere, düğmelere burnuyla, dirseğiyle basmasını söylüyorsun ki, eliyle bassa olmaz mı?

—Hanım hanım, yeni ev almışız, hayırlı olsuna gelecekler. Eli—kolu boş gelecek değil ya…

Makbule hanım boş bulunup şaşkınlıkla bağırdı;

—Aaa…

Ünal Bey;

—Kemal bey böyle acımasızdır.

Makbule hanım;

—Ayıp ayıp bey böyle denir mi?

Kemal bey;

—Haklısın hanım, böyle denmez ki Ünal! Ben mi acımasızım.

Makbule hanım;

—Ben senin söylediklerine diyorum ayıp diye.

Makbule hanım da işin şaka olduğunu anlamıştı ama Ünal yine de açıkladı;

—Merak etmeyin Makbule Hanım, biz Kemal beyin şakalarına alışkınız. “Eşime şaka yapacağım, çaktırmayın” dedi. … Tabi her şakasında bir gerçeklik payı da yok değil ama neyse.

Kemal bey, sağa—sola bakındı sonra;

—Ya her gelişimde soğuk espriler yapan Can bu gün nerde, hiç göremedim.

Aslan;

—O da “Akşam Kemal amca geliyor, soğuk espriler yapar yine”  diye saklandı.

—Vay kerataya bak. Çağırın şunu ya, sırf onun için sorular hazırladım, boşa gitmesin.

Can salona geldi;

—Ben de uyumak üzereydim, hayırlı geceleeeer!

Kemal,

—Otur, kaçmak yok. Sen bana soru sorarsın da, ben sana soramaz mıyım. Hemen cevapla bakalım, soru 1; 3 Japon sırayla uçaktan atlamış, sonra ne olmuş?

—???

—Beraber atladıkları sıra kırılmış, keh keh. 2. soru; Geçen arkadaşlarla fırında patates yiyorduk, sonra bahçeye çıktık, neden?

—Fırına hepiniz sığmadınız?

—Vay kerata yaklaştın. Fırın çok sıcaktı, biz de bahçeye çıktık. 3. soru; Yangın dolabını açarsan ne olur?

—Yangın dolabını mı? Ne olur?

—Ne olacak Yang kızar keh keh. Senin geçen söylediğin gıcık sözleri unutmadım hele o klima esprisi.

Ünal;

—Ne demişti Can?

—“Bizim araba klimalı” dedim, “Sizin araba Kli malı, bizim ki de Kore malı” dedi. Bir de “Kemal amca diyelim ki, çok zengin ve güçlü birisin, Tahta çıkınca ne yaparsın?” dedi, Ben düşünüyordum “Ne yaparım, ne yaparım!” diye. O gülerek “Kemal amca bu kadar düşünme, bir çekiçle çivi alırsın, çıkan tahtayı geri çakarsın” demesin mi?

***                        ***                        ***                        ***

Aslan, muhabbetle, şakalaşmalarla yorgunluğunu unutmuştu ama misafir gider gitmez o da kalktı;

—Ben hemen kaçıyorum, hayırlı geceler. Yarın erkenden bir kamyon daha gelecekmiş, kiremit indireceğiz.

***                        ***                        ***                        ***

Ertesi gün erkenden işe gitmişti Aslan. Ünal da kahvaltıyı yapıp, işe gitti ama işe varır varmaz hanımı evden aramıştı. Cemile hanım,

—Aslan çalışırken ayağına tuğla düşmüş. Biz Can’la hastaneye geçiyoruz. Durumu fazla da kötü değilmiş ama izin alabilirsen sen de gelebilir misin?

—Tamam, durumu iyiymiş madem, ben hazırladığım raporu amirime sunup öyle geçeceğim, tamam mı?

Ünal, hastaneyi, oda numarasını filan öğrendi.

***                        ***                        ***                        ***

Cemile hanım, koridorda evrakları kayıt ettirirken, Can da dayısının yanında oturuyordu. Aslan’ın morarmış ayağı, tavandan sarkan bir askıyla tutturulmuştu.

Hemşire Aslan’ın başucuna geldi;

—Ayağınızı sarmaya başlamadan önce, ağrı kesici vereceğiz.

Aslan, Can’ı göstererek;

—Ne gerek var ağrı kesiciye, yeğenim buradayken her acıya dayanırım.

Hemşire, Aslan’ın hava atmaya kalktığını anlamıştı;

—Öyleyse, hemen başlayım, ama röntgen sonucu çıkmadı, kırık kemik filan varsa oldukça canınız acıyacak.

—Canım, hatırınız için bir parça ağrı kesici alırım.

—Hatırım için mi! İyi sağ olun.

Aslan hemşirenin kulağına doğru;

—Yeğenimin babası piyanisttir. Bir sorsanıza, çocuk sevinsin.

—Ne sorayım?

—“Baban piyanist mi?” diye.

Hemşire Can’ doğru;

—Merhaba yakışıklı, senin baban piyanist mi?

Can bir an şaşırmış gibi yaptı. Sonra yüzü kızardı, başını öne eğdi, odadan dışarı çıktı. Hemşire şaşkın sordu;

—Ne oldu şimdi ya, niye üzüldü bu çocuk?

Aslan gayet telaşlı ve üzgün bir görüntüyle;

—Ne yaptınız ya… Bu sorulur mu?

—Sizi sorun demiştiniz ya!

—Ben şaka yapmıştım, sizin gerçekten soracağınızı ne bileyim.

—Niye canım babası piyanistse ne olmuş?

—Ne piyanisti ya, o da benim gibi inşaatta çalışıyordu, geçen parmaklarına tuğlalar düştü. Ne zamandır parmaklarını kullanamıyor.

Hemşire çok üzülmüştü. Aslan’a ters ters bakarak;

—Hep sizin yüzünüzden oldu, yazıklar olsun. Ben ne yapacağım şimdi ya, çocuk da çok üzüldü.

Hemşire Can’ın peşinden koşar gibi çıkınca, Aslan.....


---     DEVAMI VAR     ---


ÖNCEKİ BÖLÜMLER

ASLAN DAYIM 1. Bölümhttp://www.cankiripostasi.com/-aslan-dayim-makale,415.html

ASLAN DAYIM 2. Bölüm   
http://www.cankiripostasi.com/son-oykum-2-bolum-makale,401.html

ASLAN DAYIM 3. Bölüm
http://www.cankiripostasi.com/aslan-dayim--------------3bolum--makale,419.html 

ASLAN DAYIM 4. Bölüm :  
http://www.cankiripostasi.com/aslan-dayim-------------------------------------4bolum--makale,421.html

ASLAN DAYIM 5. Bölüm :  http://www.cankiripostasi.com/aslan-dayim--------------------------------------5-------------b-olum-makale,423.html