banner198

Akreditasyon gazetecilik faaliyetini engelliyor

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay Olcayto, “Akreditasyonun halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkı açısından ciddi bir eşitsizliğe neden oluyor” dedi.

Akreditasyon gazetecilik faaliyetini engelliyor
banner145
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Konrad Adenauer Stiftung ile ortaklaşa düzenlediği Yerel Medya Projesi çerçevesinde hayata geçirilen eğitim seminerlerinin 73’üncüsü Ankara’da tamamlandı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay Olcayto, “Akreditasyonun halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkı açısından ciddi bir eşitsizliğe neden oluyor” dedi.

 

ANKARA  – Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) ve Konrad Adenauer Stiftung’un (KAS) ortaklaşa düzenlediği 73’üncü Yerel Gazetecilik ve Meslek İçi Eğitim Semineri, Çankırı, Kırşehir, Kırıkkale, Ankara ile çevre il ile ilçelerden çok sayıda gazetecinin katılımıyla gerçekleştirildi.


Midas Otel'de düzenlenen seminere; Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı Turgay Olcayto, Ankara'daki Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin, TGC Başkan Vekili Vahap Munyar, Genel Sekreter Sibel Güneş, Genel Sayman Gülseren Ergezer Güver,  Genel Sekreter Yardımcısı Niyazi Dalyancı, Yönetim Kurulu üyeleri Celal Toprak, İhsan Yılmaz, Kamil Masaracı ve Göksel Göksu, Hukuk Danışmanı avukat Gökhan Küçük, Konrad Adenauer Stiftung (KAS)  Türkiye Temsilcisi Dr. Colin Dürkop’un da aralarında bulunduğu çok sayıda gazeteci katıldı.


ÖLDÜRÜLEN GAZETECİLER ANILDI

Tören, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ile silah arkadaşları, basın emekçileri ve basın şehitleri için bir dakikalık saygı duruşuyla başladı. Sunuculuğunu TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş üstlendiği seminerin açılış konuşmalarını Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı Turgay Olcayto, Konrad Adenauer Stiftung Türkiye Temsilcisi Colin Dürkop, Gazeteciler Cemiyeti (Ankara) Başkanı Nazmi Bilgin yaptı.


BAŞKAN OLCAYTO:  TEK TİP GAZETECİLİK YAPTIRILMAK İSTENİYOR

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı Turgay Olcayto, konuşmasında şunları söyledi:

 “Sorunlarımız çok ciddi. Bunların başında akreditasyon geliyor. Askeri dönemlerde sivil toplum örgütleri, siyasetçiler başta olmak üzere sık sık bu tür akreditasyonlardan şikayet ederlerdi. Şimdi iktidarda olan hükümet akreditasyon uyguluyor. Basın toplantılarına sol gazeteler çağrılmıyor. Ayrıca şimdi cemaat adı verilerek Türkiye’nin ana akım medyada hayli yüksek tirajı olan gazetelerin muhabirleri de toplantılara alınmıyor. O zaman bir eşitsizlik doğuyor. Onların okurları kendi muhabirlerin, kendi yazarlarından haberleri okuyamayacaklar mı? Tek tip gazetecilik yaptırılmak isteniyor.  Dışişleri Bakanlığı yapan Davutoğlu’nun bu konulara daha şeffaf ve demokrat bir şekilde davranacağını bekliyorduk. Ancak Ahmet Davutoğlu'nun yaptığı toplantıda da yine akreditasyon uygulandı.


İKİNCİ SORUN YASAKLAR

Basın özgürlüğü, gazetelerin, televizyonların sayısının fazla olması değildir. Basın özgürlüğü halkın bilgi alma, doğru bilgi edinme hakkıdır. Halk doğru bilgilenemedikten sonra Türkiye’de basın özgürlüğünde söz etmek mümkün değil. Bunu bir türlü anlatamıyorsunuz. Halkın doğru bilgi edinememesinin ikinci sebebi de yasaklardır.  Artık sansür falan diye nitelemek mümkün değil daha ötesi  sık sık verilen mahkeme kararları, onun dışında sosyal medyada hiç tartışılmadan hükümetin yaptığı tasarruflar, halkı Türkiye’de yaşanan gerçekleri öğrenmekten alıkoyuyor. Eğer Türkiye, çağdaş demokrasiler arasında yerini alacaksa bunların bir an önce ortadan kalkması lazım. Yok başka bir yönetim biçimi düşünülüyorsa bunun da açık açık söylemesi lazım.

Meslek örgütleri dayanışma içinde olmazsa gazetecilerin sorunlarına çözüm bulmak her geçen gün daha da zorlaşıyor. Biz,  gazetecilik meslek örgütleri olarak bir araya gelerek Gazetecilere Özgürlük Platformu’nu oluşturduk. Hem gazetecilere açılmış davaları takip ediyor, cezaevi ziyaretleri yapıyor, hem de Basın İş Yasası'nın genel iş yasasına katılması çabalarına karşı çıkıyoruz. Mesleki dayanışmaya her zamankinden çok ihtiyacımız var.*


DÜRKOP:  MEDYA SEKTÖRÜ TECRÜBELERDEN İBARETTİR

Konrad Adenauer Stiftung Türkiye Temsilcisi Colin Dürkop,  şöyle konuştu:

“Türkiye’de yerel medyanın mesleki anlamda gelişimi oldukça önem taşımaktadır. Bu bağlamda yerel medya sektörünün kalite ergonomisini artırması, mesleki yeterlilik anlamında profesyonel gelişim sağlaması, sektörel teknolojiyi yakından takip ederek markasal değer oluşturma konusunda girişimler yapması oldukça önemlidir. Bu önem,  üstad gazeteciler tarafından da yakında bilinmektedir. Önemli olan yerel medya sektörünün gelişimidir. Medya sektörü tecrübelerden ibarettir. Bu nedenle, bu sektöre uzun yıllarını verenlerin bilgileri bizler için bir ışık ve bir okuldur. KAS, Türkiye’de medyanın mesleki anlama bilgisel gelişimine katkıda bulunmaya önem vermektedir.


BİLGİN:  TEKELLEŞME SANSÜRÜN İKİZ KARDEŞİDİR

Gazeteciler Cemiyeti (Ankara) Başkanı Nazmi Bilgin, konuşmasında şu konulara dikkat çekti:

“Türkiye, basın özgürlüğü açısından zorlu bir süreçten geçiyor. Basın özgürlüğüyle ilgili kısıtlayıcı önlemleri Türkiye’nin her yerinde görmek mümkün. 45 yılı geriye bıraktığımda Türkiye, darbeler dönemi dahil hiçbir dönemde basın özgürlüğünden bu kadar uzaklaşmadığını görüyorum. Hiçbir dönemde gerçek gazetecilerin dudaklarına, ellerine kelepçeler vurulmak istenmedi. Avrupa’nın ve dünyada basın özgürlüğüyle ilgili yapılan araştırmalarda alt sıralarda olduğumuzu görüyoruz. Basın özgürlüğüyle ilgili önemli sorunları yaratan konuların başında tekelleşme geliyor. Tekelleşmeyi, sansürün ikiz kardeşi olarak görüyorum. Bu tekelleşme sonucunda sendikasızlaşmaya doğru giden bir süreç yaşandı.


GAZETECİLER EKMEKLE SENDİKA ARASINDA SEÇİM YAPMAK ZORUNDA KALDILAR

Gazeteler, bu gruplar tarafından ele geçirilirken, gazete çalışanları sendikayla ekmek arasında bir tercih yapmaya zorlandılar. Örgütlü bir mücadele yapılamadı. Özellikle yaygın basında çalışan pek çok gazeteci dostumuz mücadele yapmak için sendikalarına koşacaklarına sendikalarından istifa etmek için noterlerde kuyrukla oluşturdular ve bugünlere geldik. Türkiye’de dünyanın hiçbir ülkesinin basın literatüründe bulunmayan yandaş basın tanımıyla yaşıyoruz. Bu tanım gazeteciliğin yakasına takılmak istenen bir ayıptır.  İliştirilmiş gazeteciliği eleştirirken şimdi iktidara iliştirilmiş gazeteci diye tanımlanan kişileri, gazeteleri görüyoruz.Bu da maalesef mesleğimizin diğer bir ayıbıdır

İlk oturumun moderatörlüğünü Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı Ahmet Abakay üstlendi.


AHMET ABAKAY: SENDİKAL ÖRGÜTLENME ŞART

Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı Ahmet Abakay Ahmet Abakay, oturuma başlarken “Gazeteciler olarak bir araya gelmeye çok ihtiyacımız var' dedi ve şöyle devam etti:

“Gazeteciler olarak bir araya gelmeye çok ihtiyacımız var. Çünkü içinde yaşadığımız sektörümüz, gazetecilik vahşi bir baskı altında. İktidarın, patronların baskısı altında. Telefon dinlemeleriyle, haber kaynaklarının gazetecilerle ilişkileri kesildi. Gazeteci de haber kaynağı da dinleniyor. Haber kaynağınızı aradığınızda konuşmak istemiyor. Haber kaynakları en sıradan bilgileri bile vermekten çekiniyorlar. Sendikal hareketin güçlenmesi, gazetecilerin işten çıkartılmalarını, iktidarın baskısını önleyecektir. İşte o zaman patronlar, gazeteciler işkence yapamazlar. Çünkü sendikalı olmak her zaman gazeteci güçlendirir.”


GÜÇ: ÖZGÜR BİR MEDYA İÇİN ÖRGÜTLENİN

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Başkanı Uğur Güç “Basın Sektöründe Sendikacılık” başlıklı konuşmasında şunları söyledi:

“Teknolojinin gelişmesiyle birlikte medyada, 3-4 kişinin yaptığı işi tek bir kişi yapar hale geldi. Çalışılan kurumlar da aynı hızla patronaj açısından el değiştirdi, yandaş medyaya, havuz medyaya dönüştü. Çok sayıda gazeteci işsiz kaldı. Ankara büroları tek tek kapandı. Artık gazetecilerin çalışabileceği mecra da kalmadı. Peki bu durumda ne yapılabilir? Meslekten kaybettiğimiz arkadaşlarımızı tekrar mesleğe kavuşturmamız gerekiyor. Bu nedenle de gazetecilerin çalışabileceği yeni mecraların oluşturulması şart. Biz Türkiye Gazeteciler Sendikası olarak; işsiz gazetecileri bir araya getirerek onların mesleğini yapmaları amacıyla bir komisyon kurduk. İnternet sitesi kurarak yola çıktık. Ajans kurma fikri de var. Meslektaşlarımızla bir araya geldiğimiz bu toplantıları Ankara’da da yapacağız. Örgütlenerek pek çok sorunun üstesinden gelebiliriz. Özgür bir medya ortamının yolu gazetecilerin örgütlemesiyle mümkündür.”


SİBEL GÜNEŞ: GAZETECİLER ÖRGÜTLÜ OLMAK ZORUNDA

TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş “Gazetecilikte Örgütlenme” başlıklı konuşmasında şunları dile getirdi:

“Türkiye’de basın özgürlüğünün gerilediği, gazeteciler üzerinde ağır bir baskı olduğunu, en ufak bir muhalefette bile gazetecilerin terör örgütü üyeliğiyle suçlandığı günleri yaşıyoruz. TGC olarak biz gazeteci davalarını izliyor, cezaevinde olan meslektaşlarımızın sesi olmaya devam ediyoruz. TGC olarak hukukun ve etiğin olduğun yerde duruyoruz. Gazeteciler örgütlü olmak zorunda. İllerdeki dernekler aralarındaki çatışmaları bırakıp basın ve ifade özgürlüğü ekseninde birleşmek zorunda. Önce gazeteciler halkın haber alma gerçekleri öğrenme hakkı için mücadele ettiler. 200'e yakın gazeteci cezaevine girip çıktı. Binlerce meslektaşımız hakkında açılan davalarla uğraşıyor. Bunlardan sonra şimdi de patronların etkisiyle Basın İş Yasası'nın genel iş yasasına katılması, Basın İş Yasası'nda peşin ödenmeyen ücretlere verilen günlük yüzde 5 faiz verilmesi gibi maddelerin ortadan kaldırılması çabası var. Biz TGC, TGS ve Gazeteciler Cemiyeti başta olmak üzere tüm meslek örgütleri Basın İş Yasası'nın ayrı bir iş yasası olarak kalmasından yanayız.'


HABERE ALINTIYLA BAŞLAMAYIN

Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Niyazi Dalyancı, “haber yazım kuralları” konusunu örneklerle anlattı. Niyazi Dalyancı konuşmasında şu noktalar dikkat çekti:

“Demokratik sistemde ülkeleri yöneten yasama, yürütme, yargı erklerinin işlerini doğru dürüst yapıp yapmadıklarını izleyecek olan dördüncü kuvvet basındır.  Amaç, halkın doğru seçim yapabilmesi için kendisini yönetenler hakkında doğru bilgi edinmesidir. Medya, gerçeklerle halkın arasında köprü kurar. Haber, kimi kişilerin yayımlanmasını istemedikleri bir şeydir. Gerisi reklamdır. Her okuduğumuz habere böyle bakarsak daha iyi değerlendirebiliriz. Haber yazarken de bazı altın kuralları unutmamak gerekiyor. Örneğin, habere alıntıyla başlamayın. Haberin özüne giriş paragrafında yer verin. Yorum katmayın. Cümlelerin edilgen değil etken çatılı olmasına dikkat edin. Haberi de soruyu da sözcüklere boğmayın. Klişe sözlerden kaçının.”


TÜRKİYE’DE VE DÜNYADA BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ

 Seminerin ikinci oturumunda,  A Haber Şef Editörü İhsan Yılmaz, “Haber Merkezlerinin Yerel Muhabirden Beklentileri”;  gazeteci, yazar Ragıp Duran, “Gazetecilikte Objektif Olmak Mümkün Mü?” “Cumhuriyet Gazetesi Muhabiri Mustafa Kemal Erdemol “Dünyada ve Türkiye’de Dış Politika Gazeteciliği”; Sınır Tanımayan Gazeteciler Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, “Dünyada ve Türkiye’de Basın Özgürlüğü” başlıklı konuşma yaptı. Bu oturumun moderatörlüğünü Gazeteciler Cemiyeti (Ankara) Başkan Yardımcısı Savaş Kıratlı yaptı.


İHSAN YILMAZ: ULUSAL BASININ KRİTERLERİNİ BİLİN

A Haber Şef Editörü İhsan Yılmaz, “Haber Merkezlerinin Yerel Muhabirden Beklentileri”;  başlıklı konuşmasında şunları dile getirdi:

“Yerel muhabirler, daha çok parça başı iş diye tabir edilen sistemle çalışıyor. Ne kadar çok haber çıkarsa o kadar telif alıyor. Bu sistem muhabirleri, haber merkezlerinin daha çok dikkatini çekecek haberler üretmeye zorluyor.  Ancak yerelden çok fazla yanıltıcı, abartılı, eksik bilgiye dayalı ya da asparagas haberler servis edilebiliyor. Bu nedenle yerel medyadan ilginç bir haber geldiğinde ‘Kurgu mu, prodüksiyon mu?’  sorusu akıllarla geliyor.  Zamanla da yerel kaynaklı haberlere karşı güven sorunu başlıyor. Doğruluğu şüpheli haberleri kesinlikle servis etmeyin. Mesleki etik kurallara uyarak haberinizi hazırlayın. Ulusal basın için ne haber, ne haber değildir ayrımı iyi yapın. Yerel unsurlardan sıyrılmış haberlerin yaygın basında daha dikkat çekici olduğu gerçeğini hiç unutmayın. Kendi bakış açısını haber metninde dayatmayın. Siz haberin tüm unsurlarını yazın, bırakın haber merkezi kendi başlığını kendisi çıkarsın. Haberinizi yazarken TGC’nin hazırladığı Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi başta olmak üzere basın örgütlerinin meslek kodları rehber olarak alın.”


RAGIP DURAN: GAZETECİLİK, TEMAS VE MESAFE MESLEĞİDİR

Gazeteci, yazar Ragıp Duran, sunum başlığı olan “Gazetecilikte Objektif Olmak Mümkün mü?”  sorusuna yanıt vererek başladı:

“Bir muhabir hem fiziki olarak hem de manevi olarak bir haberi izlerken nerede durmalıdır? Haberin bütün unsurlarına eşit olacak yerde durmalı. Gazetecilik temas ve mesafe mesleğidir. Haber yaparken alabildiğimiz kadar bilgi alıp, daha sonra taraflara eşit uzaklıkta dengeli haber yapmaya çalışmalıyız. Objektif olabilmek için bir gazetecinin nelere karşı sorumlu olduğunu bilmemiz lazım. Bizim işimiz gerçek, gerçeklerin peşinden koşmak. Mümkün olduğu kadar gerçeklere yaklaşmaktır. Her haberde gerçekleri yansıtmak zorundayız. Gerçekten iki tanedir. Biri sanal gerçektir. Gazetelerde, televizyonlarda yayınlanan, sanal gerçektir. Hakiki gerçeğin çeşitli boyutlarını inceleyerek sanal gerçekler ortaya çıkar. Herkes, gerçeği kendine göre yontmaya çalışır. Gazeteci, halk için çalışır. Oraya gidemeyen insanlara orada olanları anlatmak için gidiyoruz. Okurun o beklentisine yanıt vermek lazım. Biz medyamıza karşı da sorumluyuz. Herhangi bir muhabire gönderirken o haberle muhabir arasında organik bir bağ olup olmadığına bakmak lazım. Objektiflik için bu şarttır. 4. kuvvet dediğimiz gazeteciler, yasama, yargı ve yürütme kuvvetlerin mensupları olursa olmaz. Basın, denetleme görevini yerine  getiremez. Muhabirin ayrıca konusunun uzmanı olması gerekir. Örneğin bir adliye muhabiriyseniz, bir hakim kadar konuyu bilmeniz gerekir. Haber toplarken amaç gerçeği aktarmak olmalıdır.”


MUSTAFA KEMAL ERDEMOL: DIŞ HABERLERDE EGEMEN ANLAYIŞIN TARAFLI DİLİ KULLANILIYOR

Cumhuriyet Gazetesi Muhabiri Mustafa Kemal Erdemol “Dünyada ve Türkiye’de Dış Politika Gazeteciliği başlıklı konuşmasında şunları dile getirdi:

“Dış haberler, medyamızda milli sözcüğü içine girecek birçok şeyi barındıran bir haber türü. Bu millilik başlığının içine  “milli hezeyan”, “milli duygu”, “milli çıkar” gibi birçok kavramı sığdırabilirsiniz. Bu yanıyla gazetecilik etiği açısından bakıldığında en sorunlu habercilik türünü dış haberler oluşturuyor. Bütün görüş farklılıklarını ortadan kaldıran, aykırı görüşlerin dile getirilmesini engelleyen son derece tehlikeli bir sözcük olarak millilik özellikle dış habercilikte “objektifliği” engelleyici bir kavram. Ülke politikalarına uygun bir haberciliği en çok dış haberler sayfasında görürsünüz. Özellikle dış haberlerde bir haberin ülke çıkarları gerekçesiyle devlet gözünden verilmesi yadırganmaz. Bugün Türkiye gazetelerinin çoğuna yakının haber kaynakları batılı haber ajanslarıdır.  AP, Reuters, AFP, BBC gibi. Türkiye  medyasında dış haberciliğin kaynakları durumunda. Kendi süzgecinizden geçirme, buradan gelen haberleri kaynağında doğrulama olanağınız varsa bu haber kaynaklarını kullanmakta bir sakınca yok. Ama dış haberciliğimizde kendimize ait dilimiz yok. Egemen anlayışın taraflı dilini kullanıyoruz.  İliştirilmiş gazeteciliğin en önemli tehlikesi nesnellik iddiasında olmamasıdır. İliştirilmiş  gazeteciliğin  tarafsızlığı zedelediği iddiası habercilik etiği tartışmalarının ötesinde aynı zamanda hukuki bir sorundur. İliştirilmiş gazetecinin askeri teçhizatın rengi ve görünümü ile uygun kıyafetler giymesi onu savaşta yasal bir hedef haline getirmektedir. Bir başka tehlike, gazetecilerin sürekli ilişki içinde olduğu haber kaynağıyla özdeşleşmesi ve bunun medya etiği açısından kabul edilemez


ÖNDEROĞLU: TÜRKİYE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNDE 6 YILDA 53 SIRA GERİLEDİ

 “Dünyada ve Türkiye’de Basın Özgürlüğü” başlıklı konuşmasında Sınır Tanımayan Gazeteciler Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, şunları söyledi:

 “Türkiye’nin, son 15 yıllık AB reform sürecine rağmen güçlendirmek için fırsat teptiği iletişim özgürlüğü, son birkaç aylık dönemde bir de bölgesel istikrasızlık ve güvensizlik koşullarında daha da yara almaya başladı. Hükümet, yakın medyayı olabildiğince desteklerken yayın yasağı, akreditasyon ve sözlü saldırılarla eleştirel medyayı haber kaynağından uzaklaştırıyor. Türkiye’de medyaya yönelik ihlallerden çoğu sistematik bir karakter taşıyor. Uluslararası meslek çevreleri ve kamuoyunun baskısıyla Türkiye’de tutuklu gazetecilerin sayısı kayda değer şekilde azaldı.  Türkiye, 2013 sıralamasında 180 ülke içerisinde 154. sıra yer aldı. Bir önceki sıralamaya göre 6 sıra geriledi. Türkiye, 2007 yılında, 163 ülke içinde 101. sırada gösteriliyordu. Bu altı yılda 53 sıralık bir gerileme anlamına geliyor. Türkiye, gazetecilere yönelik saldırı, tutuklama, yayın yasağı, yargılama gibi geleneksel baskı araçlarına sıkı sıkıya sarılırken birçok Avrupa ülkesinde (Yunanistan, İtalya, Portekiz ve İspanya) bir dönem daha parlak olan medya özgürlüğünün durumu, sosyal ve mali bunalımlar ile uluslararası teröre dair önlemler gibi şartlara bağlı olarak gerilemeler yaşadı.”

 

Çankırı Postası

Güncelleme Tarihi: 15 Aralık 2017, 05:03
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER