Çankırı'dan Bab-ı Aliye

 Karikatür ustalarıyla 1973te tanıştım

Resim derslerinde kimi zaman masanın üzerine içinde rengârenk çiçekler olan bir vazo konur, kimi zaman bir sandalye üzerinde kitaplar dizilir, kimi zamanda arkadaşlardan biri poz vererek canlı model olurdu. Herkes bir ders saati boyunca çizimi tamamlamaya çalışırken, ben 5 dakikada bitirip arkama yaslanırdım.

Atatürk Ortaokulu son sınıf öğrencisi iken Resim Öğretmenimiz Halil Şentürk çabuk çizme yeteneğimin karikatüre yatkınlıktan kaynaklandığını söyleyerek; karikatür çizimlerimi geliştirmek için beni dönemin çizgili mizah dergileri Akbaba(1) ve Papağan dergilerine abone yaptı.

O tarihlerde Hürriyet Gazetesi bir Çocuk Kulübü kurarak, Türkiye’nin 4 bir yanındaki çocukların şiir, resim ve karikatürlerini Kelebek ekindeki Çocuk Sayfasında yayınlıyordu.

Ben de yazıp çizdiklerimi bu sayfaya gönderiyordum. Çocuk sayfasını, sonraki yıllarda “Duygu Asena “olarak adını sıkça duyacağımız “Şirin Abla” hazırlıyordu.

Gönderdiklerimin Çocuk Sayfasında ismimle yayınlanması hoşuma gidiyordu, Hürriyet Gazetesinden aldığım tebrik ve davet mektubu ile bu hoşluk mutluluğa dönüştü.

Ortaokulu bitirdiğim 1973 yılının yaz tatilinde İstanbul’da Fatih'in en eski semtlerinden Küçükpazar’da oturan teyzemlerin yanına geldim.Bu sayede dönemin karikatür ustalarıyla tanışma fırsatı buldum.

Koltuğumun altında kalın bir dosyayla Cağaloğlu yokuşunu çıkarken duyduğum heyecanı anlatamam…

Önce Hürriyet Gazetesine geldim. “Şirin ablayı göreceğim” deyince, beni hemen Duygu Asena’nın yanına götürdüler.

Sevgiyle karşıladı, Çankırı’ya dair sorular yöneltti, bir gün Çankırı’ya geleceğini söyledi.

Epey sohbet ettikten sonra, birlikte yemek yedik. Sıra Hürriyet binasında bulunan çizerlerle tanıştırmaya gelmişti.

İlk olarak Nehar Tüblek’le tanıştık. Çok sempatik bir insandı, çok içten karşıladı. Çay ikram etti. Karikatürde ilerlemenin en önemli yolu “iyi örnekleri takip etmektir” dedi. Bana “tarama uçlar ve çini mürekkep” hediye etti.

O dönemin genç çizerlerinden (geçen yıl rahmetli olan) Bülent Düzgit’in odasına uğradık. Bir süre renklendirme çalışmasını izledim. Bristol Karton ve İngilizlerin ünlü mizah dergisi Punch’un (2) eski sayılarından hediye etti. Hemen yanındaki odada ileri de “TİPİTİP” ve “En Kahraman Rıdvan” tiplemelerinin babası olacak Bülent Arabacıoğlu ’nu ziyaret ettik. O da ilgi ve içtenlikle karşıladı, ilk kez gördüğüm Schoeller resim kâğıtlarından hediye etti.

Duygu Asena’nın sıcak uğurlamasının ardından Hürriyet’in hemen yakınındaki Milliyet Gazetesine geldim.

Şansım yaver gitti, rahmetli Altan Erbulak’ta Bedri Koraman’ın odasındaydı.

Milliyet Gazetesinin o dönem çok popüler olan hafta sonu eklerini çizen Bedri Koraman ve Altan Erbulak karşımdaydı. Çankırı’dan geliyor olmam çok hoşlarına gitti.

Onlarda, Çankırı’yı sordular. Kendilerine çizimlerinin Çankırı’da da büyük bir beğeni ve ilgiyle takip edildiğini ve bu yüzden gazetenin çok satıldığını anlattım…

Bedri Koraman çizimde başarılı olmak için, çok iyi bir gözlemci olmanın önemini anlattı. Bol bol kalabalık kompozisyonların karalamasını yapmamı ve insanların vücut hareketlerini çok çalışmamı öğütledi.

Altan Erbulak’ta bir hatırasını anlattı:

Karikatür ilk bakışta kolay bir uğraşı gibi gelir insana fakat büyük emek ve zaman  ister.

Yakın dostlukları olan mesleğinde başarılı bir avukat arkadaşı Altan Erbulak'tan mesleki yoğunluk ve yorgunluk sonrası kendini rahatlatmak için "arta kalan zamanında karikatür çizmek istediğini ve bu konuda tavsiyesini” öğrenmek ister...

Altan Erbulak'ın tavsiyesi çok vecizdir: "Dostum gerçekten karikatür çizmek istiyorsan; karikatürden arta kalan zamanda avukatlık yapmalısın."

Karikatüristlerin ortak özelliği güler yüzlü ve sıcakkanlı insanlar olmaları diye düşündüm.

Çünkü karşılaştığım 5 önemli insanda bu özellikteydi.

Son durağım GIRGIR Dergisi idi…

Gırgır Dergisi Rusların KROKODİL, Amerikalıların MAD dergisinden sonra dünyanın 3 numaralı dergisiydi.

Oğuz Aral’dan dergide gördüğüm fotoğrafından dolayı biraz çekiniyordum ama Hürriyet ve Milliyet Gazetesindeki karikatürist abilerin güler yüzünden, tatlı dilinden sonra cesaretim artmıştı. Babı Ali’deki ilk günümde son ziyaret için Günaydın Gazetesine gittim.

Protokol yoktu, kolayca çıktım Oğuz Aral’ın yanına.

Çankırı’dan geliyorum deyip dosyamı koltuğumun altından, iki elim arasına alıp hazır ol vaziyetine geçtim.

O sert adam, öyle bir gülümsedi ki; “Anadolu’nun gözünü seveyim” dedi.

Dosyayı masasına bırakmamı istedi.

İnceledi, gülümsedi. Yaşımı sordu. “Sürekli çiz ve kimseyi taklit etmeye çalışma” dedi.

Onu tanıyanların ezberlediği o cümleyi bana da söyledi:

-Fazla taramadan kaçın!

Seçtiği karikatürü , “Bunu yayınlayalım, şimdi muhasebeye git sana ücretini ödesinler” dedi.

Çok sevinmiştim. İlk ücretimi GIRGIR Dergisinden aldım.

Yarım güne adeta bir rüya sığdırdım.

Karikatürümden aldığım ilk ücretle bu defa Cağaloğlu yokuşunu uçarak indim.

Eminönü’nde o parayla yediğim balık ekmeğin tadı halen damağımdadır.

---

(1) Yusuf Ziya Ortaç ve Orhan Seyfi Orhon tarafından kurulan Akbaba haftalık siyasi mizah dergisinin ilk sayısı 7 Aralık 1922 tarihinde yayımlanmıştır. Akbaba, 208 sayı çıktıktan sonra kapanıp, 1933’te yeni harflerle tekrar yayımlanmaya başladı. Kurucusu Yusuf Ziya Ortaç’ın 11 Mart 1967’de ölümünden sonra, oğlu Ergin Ortaç tarafından devam ettirilen Akbaba, 28 Aralık 1977’de kapandı.

Türkiye’nin en uzun soluklu mizah dergisi Akbaba’da, günümüzün mizah dergilerindeki çok kareli, bant karikatürlerden çok, bir veya iki kareden oluşan ve tam sayfa yayınlanan karikatürler yer alıyordu. Karikatürlerde konuşma balonunun yerine, genellikle altyazı kullanılıyordu. Günümüz karikatüristlerinin ustalarının ustalarını yetiştiren Akbaba, yayın hayatı boyunca genç yazar ve çizerlere okul vazifesi gördü.

 

(2) Punch Dergisi 17 Temmuz 1841 yılında İngiltere’de yayımlanmaya başladı ve yayın hayatını tam 160 sene sürdürdü.

http://punch.photoshelter.com/

YORUM EKLE