Merzili Sofu Dayı Mehmet İnan

 Ona Sofu adını Yapraklılı Hacı Mustafa Efendi vermişti

Keçiören’de yapılacak “Seydişehir’den Çankırı’ya Uzanan Altın Halkalar” gecesiyle ilgili hazırlık çalışmalarımızı sürdürürken, birçok büyüğümüzle istişarede bulunuyoruz.

Bu görüşmelerden birinde Yapraklılı Hacı Mustafa Efendi ve Ilgazlı Hacı Baba hakkında sohbet ederken, İbrahim Meral abimiz köylerinden Sofu Dayı isminde mübarek bir zat olduğundan bahsetti. İlk kez duyduğum Merzili Sofu Dayı hakkında bilgi almak için torunu Mustafa Durmaz ağabeyi aradım. İmamlıktan emekli Mustafa Durmaz ağabeyimiz Çankırı’da ikamet ediyor,1974’ten bu yana da yeminli Osmanlı bilirkişisi olarak görev yapıyor.

Nakşî-Halidî tarikatının kollarından birisi de Seydişehirli Hacı Abdullah Efendi’nin halifesi Devrekânili Hacı Merdan Efendi vasıtasıyla Çankırı’da yayılmıştır.

Bu kol; Merdan Efendi, Yapraklılı Hacı Mustafa (Okutkan) Efendi ve Ilgazlı Hacı Baba (Ahmet Abduşoğlu) halkaları ile devam etmiştir.

Yapraklılı Hacı Mustafa Efendinin adı Yapraklı’nın Tuht olan eski adından dolayı Hacı Mustafa Tuhti olarak ta anılmaktadır. Ilgazlı Hacı Baba sağlığında halifesi olmadığını beyan ettiğinden, bu zincirin son halkasıdır.

Sofi; kalbini Allah ile tasfiye edip, nur ile dolduran, Hakkın zikriyle gözü açılan; bedenen ve ruhen arınmış insandır.

Sofi pislikten arınan, tefekkür ile dolan, beşeriyetten Allah'a yönelen, yanında altın ile çamur eşit olan kişidir. Sofi, kalbini Allah'ın saflaştırdığı, böylece kalbi nurla dolan zikrullah lezzetini tadan kimsedir.

Seyyid Muhammed Saki Hazretleri Sofiliği, “iyiliği fışkıran insan olarak” tarif eder.

Sûfi veya sofî kelimesinin hangi kökten türediği hususunda çeşitli görüşler vardır. Sufi kelimesinin Arapça “yün” anlamına gelen "sûf" kelimesinden türediği görüşü ağır basmaktadır.

Sufi/Sofi ismi, mutasavvıfların zühdün ve dünyayı terk etmenin bir işareti olarak giydikleri yün elbiseden (süf) gelmektedir. İbn Haldun’a göre de “sofi ”sözcüğünün suf'tan gelmesi en doğru izah tarzıdır. Çünkü sofiler çoğu zaman yün elbise giymişler ve böylece de fantezi elbise giyen halka muhalefet etmişlerdir.

Torunu Mustafa Durmaz’ın anlatımıyla dedesi Sofu Dayı:

1865 senesinde Merzi’de doğdu.

Babası Mustafa Efendi, annesi Emine hanımdır.

Bugün hayatta olmayan 5 evladının isimleri: Ahmet, Mustafa, Emine, Ayşe, Fatma.

Sofu ismini kendisine Şeyhi Hacı Mustafa Efendi vermiştir.

Hacı Mustafa Efendi “bana gelmeyin, Sofu’ya gidin” dermiş.

Dedeme sık sık gelenlerin içinde Tevfik Akbak’ın dedesi Hacı İsmail Efendi, Ahlat’tan Hacı Osman Efendi, Ilısılık’tan Hacı Mustafa Efendi, Deyim’den Hacı Mahmut, Kırovacık’tan Kerim Çavuş gibi isimler vardı.

Dedeme “Sultanım” diyerek hitap ederlerdi.

Hazreti Muhammed(SAV) aşığı Yapraklılı Hacı Mustafa Efendinin ihvanlarından olan Sofu Dayı, her Ramazan Yapraklı’ya giderek Şeyhinin dergâhında itikâfa girerdi.

Sofu Dayı yine bir Ramazan ayında Yapraklılı Hacı Mustafa Efendiyi ziyaret ve itikâf için köyü Merzi’den yola çıkar…

Yoluna yayan devam ederken, abdest almak için bir pınarın başında durur.

Abdest almak üzereyken, yanına tanımadığı biri gelir.

-Selamun Aleyküm, Sofu nereye? Diye sorar.

-“Yapraklı’ya Hacı Mustafa Efendiye gidiyorum...” Der.

Yabancı:

-Yolun açık olsun, benim selamımı da söyle Hacı Mustafa Efendi'ye…

”Yerkuyulu İsmail dersin” diye de tembihte bulunur.

Sofu Dayı Merzi’den yürüyerek geldiği Yapraklı’ya varır ve Şeyhinin Dergâhında konaklar.

Hacı Mustafa Efendinin huzuruna varır varmaz da “Size Yerkuyulu İsmail’in selamı var” der…

Mustafa Efendi: Aleykûm Selam.

-Hay sofu, İsmail öleli 5 sene oldu. Demek, sen onu gördün?”

Anlamıştır, ihvanının gönül kilidinin ve kalp gözünün açıldığını.

Sofu Dayı tasavvufa sıkı sıkıya bağlı, temizlik hususunda çok titizdi.

Din adamlarına çok hürmetkârdı. El becerisi olan, komşularının yardımına koşan, ikram perver, malını mülkünü satıp çeşmeler yaptıran, Allah rızasını kazanmak için her nefesinde hizmeti gözeten bir gönül eriydi. Balın yerine kitabı tercih eder; okumayı çok severdi. Delali Hayrat’ı ve Menakıb-ı Çehar Yar-ı Güzin (Dört Halifeden Menkıbeler)çokça okurdu.

Bir gün tarlaya gitmek için yola çıkmış, oğulları da arkasından gitmiş.

Heybesinde bulunan elma, erik, cevizi aralıklarla yere bırakıyormuş…

Çocuklar yere bıraktığı elma, erik, ceviz gibi meyveleri görüp; “galiba birinin delik heybesinden düştü” diye geçirmişler içlerinden…

Çocuklar yolda yere düşmüş meyveler gördüğünü söyleyince, aldınız mı onlardan? Diye sormuş.

“Hayır, elimizi sürmedik. Çünkü bize ait olmayana elimizi sürmememizi siz öğrettiniz.”

Bu cevap üzerine çok mutlu olur, sevinir…

Rahmetli babamla, amcam arabayla Çankırı’dan köye gelirken hava bozar ve kar fırtınası başlar…

Kış kıyamet, ikindi vakti göz gözü görmez olur.

İkindi namazını eda edemezler.

Eve geldiklerinde, kapıdan girer girmez Dedem Sofu Dayı:

İkindi namazınızı kıldınız mı? Diye sorar.

Onlarda "kardan, tipiden kılamadık" deyince;

Ölün, şehit olun ama asla İkindi Namazını kaçırmayın!

“Bir kişi ikindi kılmazsa, bütün sevaplar yok olur!" Diye çıkışır.

Sofu Dayı ismiyle Çankırı’nın tasavvuf dünyasında gönüller de yer eden Mehmet İnan; kendini vefatına hazırlar.

Kısa bir rahatsızlıktan sonra 9 Şubat 1953 Şubat tarihinde Dâr-ı Bekâya irtihâl eylemiştir.

Dedemin vefatıyla birlikte, evimizde bulunan 2 kedi de ortadan kaybolmuş.

Sofu Dayının kabri köyü Merzi de, bugünkü ismiyle Alanpınar’da.


YORUM EKLE