banner198

Ekilecek toprağı, sağacak ineği olsaydı İzmiri bilirmiydi ki?

İzmirde Çankırılı avımız sürüyor! Beş kardeşin üçü dentalci. Yani diş doktorlarının siparişlerini titizlikle yerine getiriyorlar... Görünmeyen kahramanlar...

Ekilecek toprağı, sağacak ineği olsaydı İzmiri bilirmiydi ki?
banner145

Vedat Beki/İzmir'den yazıyor...

 

Kemeraltı’ndaki Çankırı Çarşısından sonra bu sefer yolumuz Konak’a doğru uzanıyor. Hoş arada gördüğümüz güzellikleri de yazmak isterdim ama kusura bakmayın bunları atlamak zorundayım!

 

Ancak İzmir’e gittiğinizde damak tadı ve isimleri dolayısıyla tadabileceğiniz üç üründen bahsetmeden edemeyeceğim! Bunlardan bir tanesi sabah kahvaltısında alabileceğiniz “Boyoz” (!) Hamurdan yapılan hafif bir poğoça! Ayrıntı istemeyin! İkincisi öğle yemeğinde şöyle bol bir yeşil salata ile afiyetle yiyebileceğiniz “Zahmetsiz” (!) Diyeceksiniz ki bu “zahmetsiz” de neyin nesi! Arkadaşlar ızgarada pişen lezzetli bir balıktan söz ediyorum! Zahmetsiz, kılçığı ayıklanmış ve ızgarada pişirilmiş trança! Yanında bol salata bir de üstüne ikram edilen helva, sıcak İzmir ortamında sizi biraz rahatlaştırabilir!

 

Son olarak “karadut suyu” (!) Evet, karadut suyu! Kemeraltı’nda önünde durduğumuz bir büfede bizi serinleten bu içecekten ilk defa içerken, aklıma “Çankırı’nın eğşisi” gelmedi dersem yalan olur! Rengi kesin benziyor, tadı da ona yaklaşmasa benim kafamda böylesi bir çağrışım yaptırdı!

 

Bu kadar İzmir reklamı yeter! Biz yine İzmir’deki Çankırılı dostlara dönelim…

 

Az kalsın unutuyordum, Kemeraltın’ndan çıkarken bir de ne göreyim! Aman Allah’ım bu da nesi! H Zencirci Oğulları Çarşısı!

 

Aha tam karşımda! Yanımda İbrahim Zencirci, karşımda H. Zencirci Oğulları Çarşısı! Karşılıklı hafif bir tebessümün dışında herhangi bir soru sormadan ve de birkaç kare resim çektikten sonra uzaklaştık!

 

Neden derseniz, daha önceden dinlemiştim Sn. Zencirci’den! Şu an Çankırı’da yıkımı sürdürülen Zincircioğlu Un Fabrikasının sahibi diyerek çok kişi aramış İbrahim Beyi! Abi şu kadar hak buğday var! Senin fabrikada işleyelim, diyerekten!

 

Havadaki nemin bizlere izin verdiği ölçüde hızlı adımlarla yürümek zorunda kalıyor, kendimi bir an önce gölge ve buz gibi bir suyun olduğu ortama atmak istiyordum!

 

İzmir rehberim İbrahim Zencirci de bunun farkındaydı! Ara sokaklardan dolaşarak, üç katlı bir binanın önünde durduk! Tabelada “Merkez Dental” yazıyordu. Hafiften bir merdiven çıktık ve kendimi nihayet o gölge yerde bulmuştum!

 

Kısa bir süre sonra, Çankırı Merkez’e bağlı eski adıyla Avren, yeni adıyla Akören köyünde 1950 yılında dünyaya gelmiş, ilköğretimi köyünde okuyan ve daha 13-14 yaşlarındayken gurbet yollarına düşen Veysel Mertoğlu karşımdaydı!

 

İbrahim Zencirci’yi görmüş olmanın verdiği rahatlıkla, karşısında duran uzun saçlı ve saçı da arkadan bağlı arkadaşa (ben olmaktayım) biraz da tuhaf ve şüpheyle bakmıyor değildi! Elinde fotoğraf makinası bulunan bu adam, günün bu saatinde ne arıyordu ki Merkez Dental’de?

 

Ortamı rahatlatma görevi yine sayın Zencirci’deydi! Gerekeni fazla uzun sürdürmeden yerine getirdi ve karşımda oturan 60’lık Veysel Mertoğlu hafiften rahatlama işaretleri göstermeye başladı!

 

Ölenleri saymazsak Mertoğlu 5 kardeş! Üçü dişçi, yani diş atölyelerinde doktorların siparişlerini yerine getiriyorlar! Veysel Mertoğlu için gurbet Ankara’da diş atölyesinde çalışma ile başlamış. 1968 yılında geldikleri İzmir’de bu işe devam etmişler. Çok kısa bir süre öncesine kadar kardeşleri ile birlikte çalışan Veysel Mertoğlu, yakın zamanda kardeşlerinin “ayrılma” isteğine karşı durmamış, iki oğlu Hakan ve Yasin ile halen işini sürdürmekte. Ekipte bulunan yaklaşık 15 kişinin çoğu akraba!

 

Bugün için gurbette bulunan Mertoğlu ailesinin tamamı bu işi yapmakta! Mesleği başarıyla yerine getiren Mertoğlu soyisimlerini bir araya getirmeye kalksak 50-60’ları çoktan geçermişiz! Bu kadar diş teknisyeni arasında mücadele ede ede, aileden nihayet bir “diş doktoru” çıkarmışlar! Dr. Serhat Mertoğlu!

 

Kendisiyle tanışamadım, ancak iki katlı atölyelerini dolaştım, çalışanların tamamı amca-yeğen! Arada bir iki arkadaş var, ailenin dışından! Hele hele bir Satılmış Mertoğlu var aralarında! Ayrı bir elektrik aldım kendisinden! Evlenmiş, çoluk çocuğa karışmış! Ancak bizim Satılmış kardeşin evlendikten sonra "hanımköylü" olması dostlar arasında biraz tuhaf karşılansa da, “Hocam, ben Çankırı’ya çok sık giderim! Daha geçen hafta oradaydım! Oralar bir başka!” derken, ağzından dökülen sözcüklerle gözlerinin ne kadar uyum içerisinde olduğunu anlamak hiç de zor olmuyordu! Tabii ki bu arada Çankırılılar arasında yaygın olan "Satılmış" isminin nereden geldiğinin de hikayesini bir fırsatta öğrenmeden edemedim! Daha doğmadan "birilerine" adanmış olan Satılmış Mertoğlu'na da buradan sevgilerimi göndermeden edemeyeceğim...

 

Sektördeki durumlarını öğrenmek istediğimde Veysel Mertoğlu, “Mesleki olarak ortaya koyduğumuz ürünler diş doktorlarının çoğunun bizlerle çalışmak istemesinden anlıyoruz! Ancak teknolojik olarak her gün hızla ilerleyen sektörde, sermaye birikiminin yeterli düzeyde olmayışı bizlerin elini kolunu bağlamakta! Bugün başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerinin ihtiyaçları İzmir’den karşılanmakta! Yani bizler sadece İzmir’in değil, Avrupa’da yaşayanların da ağız ve çene sağlığının görünmeyen mimarlarıyız” dediler.

 

Çankırı’nın Merkeze bağlı günümüz adıyla Akören (Avren)’den çıkıp yaklaşık 700 kilometre ötelerde ekmeğinin peşinde koşan Mertoğlu ailesi ve onun gibi nice Çankırılı gurbetçilere buradan selam olsun diyor, sıla hasleti çeken yurdum insanına sonsuz saygılarımı sunuyorum.

 

Hoş, bu arada benim de köyümü aklıma düşürdünüz, haberiniz ola!

 

Fotoğraf 1: Yarısı midede yarısı bardakta karadut suyu elimde (ancak sırtımdaki teri ne gören var ne de bilen!).

Fotoğraf 2: Zencircioğlu İş Hanı!

Fotoğraf 3 ve 4: Veysel Mertoğlu masasında ve atölyede.

Fotoğraf 5: Merkez Dental çalışanları yani Mertoğlu soyadını taşıyanlar ile birlikte İbrahim Zencirci.

Fotoğraf 6: Çankırı Merkeze bağlı Akören (Avren) köyünden görüntü.

 

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER