banner198

Ulu Önderin Çankırıya gelişinin 84. yılı...

21. Dönem Çankırı Milletvekili Hakkı Duran tarafından gündeme taşınan Ulu Önder Atatürkün Çankırı gezisi ile ilgili kaleme alınan bir hatıra...

Ulu Önderin Çankırıya gelişinin 84. yılı...
banner145

Çankırı kamuoyunun yakından tanıdığı ve 21. dönem MHP Çankırı Milletvekili olarak TBMM'de görev yapan Hakkı Duran, bilindiği gibi uzun bir süredir www.cansaati.org adlı internet sitesinde özellikle Çankırı ile ilgili araştırma ve inceleme yazıları kaleme alıyor.

 

Günümüzün yazarı Hakkı Duran, Atatürk'ün Çankırı'ya gelişinin 84'üncü yılı münasebetiyle bugüne kadar az bilinen ve gündeme pek getirilmeyen Ahmet Talat Onay'ın kaleminden Ulu Önderin Çankırı'ya gelişi ile ilgili bir yazıyı okuyucularıyla buluşturdu. Yayımlanan yazının gün ışığına yeni çıkması nedeniyle Sayın Duran 'ın izniyle aşağıdaki yazıyı okuyucularımızla paylaşıyoruz.

 

Ahmet Talât Onay'ın kaleminden

 Atatürk Çankırı'da...

 

Seçmenlerimizle görüşmek üzere köylerde dolaşıyorduk. Şimdi ilçe olan Şabanözü’nün Sarıküt, yeni adı Meşelik olan alevî köyünde 21 Ağustos 1925 gecesi, mebus rahmetli Ziya ve Rifat Beylerle köyün baba’sı olan Kâzım Hoca’nın[1][1] odasında sazlı sözlü, “âyin-i cem”den sonra henüz uykuya dalmıştık, uyandırdılar. Bir jandarma eri, nahiye müdürünün vali Cemil Bey’den[1][2] telakki ettiği emrini bildirdi. Atatürk ertesi günü Çankırı’ya şeref vereceklermiş, bizim hemen dönmemiz lâzımmış. Bir kılavuz alarak zifiri karanlıkta dağ tepe aşarak nahiye merkezine geldik. Vali ile görüşmek mümkün olmadı. Çaresiz sabahı karakolda ettik. Meğer Atatürk 23 Ağustos günü Çankırı’dan Kastamonu’ya geçecekmiş, dönüşte misafirimiz olacakmış. Şifre hallindeki hata bizi tedirgin etmiş.


Güneş doğarken şehre döndük, bir komisyon topladık. Nerede misafir edileceğini, neler ikram edileceğini kararlaştırdık. Öğle yemeği Ertuğrul İlkokulunda verilecek, dönüşlerinde ortaokulda misafir edilecekti.


Keklik, üveyk, karatavuk vurmaları için avcılar çıkarıldı. Meşhur Çankırı kadayıfı yaptırıldı. Mektebin bir odası, Kuşçubaşı’nın gelini hanım tarafından gelin odası gibi süslendi; hattâ karyola “Abdülhamit” markalı idi.

23 Ağustos 1925 günü mebus Ziya, Rifat, müdde-i umumî Şevket Beyler ve müftü Atâ Efendi ile Belediye Reisi Cemal Efendi, Vali Cemil Beyin refakatinde on saatlik mesafedeki Çandır Hanı’na gidildi. Bindiğimiz tenekeden iki Ford otomobili idi.

Burada Gazi otomobilinden indiler. Sırtında gri renkli keten kostüm, başlarında çok yumuşak hasır panama şapka vardı. Şapkayı çıkararak elimizi sıkarken vali isimlerimizi söylüyordu. Müftü efendiyi “Halk partisi reisi” diye takdim edince mânalı bir tebessümle:

-Hem müftü, hem parti reisi nasıl olur? buyurdular.


Bu söz rahmetli müftünün siyasî hayatına son vermişti. Halbuki müftü efendi ittihatçı, koyu Türkçü, üç lisanda şiir yazan, medrese ilimlerinde mütebahhir, “fünun-i şetta”da salâhiyetli, soyca zeki bir zattı.

Gazi’nin arabasında Nuri Conker vardı. Fuat Bulca, başkâtip Tevfik, seryaver Rusuhi ve diğer yaver Muzaffer, muhafız taburu kumandanı İsmail Hakkı, polis müdürü Dilaver Beylerle maiyet memurlarının bindikleri arabalar bu sırada gelmişlerdi.

Gazi yarı ciddî:

-Hani sizin şapkanız? buyurdular.

Hep şaşırmıştık. Ben:

-Şapkayla teşrif buyuracağınızı bilseydik, biz de birer tane tedarik ederdik, dedim.

Güldü, dönüşte şapkalı görmek istediğini söyledi.

Çandırlılar ayran ikram ettiler. Meşhur Ömer Ağa’yı sordu. Köye adam koşturuldu. Gelinceye kadar köylülerle konuştu.

Ömer Ağa, sağ elini kalbi üzerine koyarak selâmladı ve Gazi’nin eline sarıldı. Gazi gülerek:

- Nasıl yine mebusları hapsediyor musun? lâtifesinde bulundular.

Ömer Ağa, mahcup, bir yanlışlık olduğunu, mebus sözünü mahbus anladığını ve olayı hikâye etti. Gazi gülerek ağanın yanağını öptü.


“Derimize saman doldururlar mı?” sualine Ağa:


-Lâyık olanların doldurulur, cevabını verdi.


Ömer Ağa, altı yüz yıldan beri ocağı yanan bir hanedanın son çocuğu, gün görmüş, “mîr-i kelâm”, misafir-sever, sözü tutulur, iyi düşünür, Türkçü bir köy ihtiyarı idi.

 

***


Beraberimize operatör Doktor Rifat’ı, Kâmil Beyi de alarak Kastamonu’ya gidiyorduk. Yolda köylüler tezahürlerde bulunuyorlardı.


Ilgaz dağının doruğundaki karakolda Kastamonu heyeti ile karşılaştık.


Kastamonu’da istikbal pek parlak oldu. Gece konukların önünde şenlikler yapan delikanlıların oyun iktizası attıkları silâhları mene çalışan Ankara ve Kastamonu polislerini azarlayan Gazi’nin kalabalığa karıştığı görüldü.


İki gün sonra İnebolu’ya gittiler. Bize dönmemizi emir buyurdular. İnebolu’da halka “Efendiler! Buna şapka derler, medeni serpuş budur, bundan sonra serpuşumuz bu olacaktır” mealindeki nutkunu verdiler.

 

***

Bir gece Çankırı’da kalacağı anlaşılınca, teklifim üzerine Tenekeci İsmail Ustaya bir banyo tenekesi yaptırdık. Hastanenin büyük semaverini getirterek yanına bir kazan soğuk su koyduk. Bir banyo dairesi vücuda getirilmişti. Vali Bey, tenekeyi boyatmış, boya kurumadığı için sildirmiş, fakat kokusu tamamen giderilememişti. Derme-çatma bir banyomuz olduğunu söyledim. Çok sevindi. Bir taraftan soyunuyor, semavere, kazana bakıp bakıp gülüyordu.

 

-Nuri, banyo var, ben gireceğim diyerek girdiler.

 

Sonra hep yıkandılar.

 

* * *

Neden sonra inkılâptan söz açıldı. Bahis şapkaya, medeni kıyafete intikal etti.

 

-Hani sizin smokininiz? diye sordu.


Beraberindekiler hep smokin giymişlerdi. Çankırılılar bu elbiseyi bilmiyorlardı. Ben vaktiyle İzmir’de görmüş fakat giymemiştim. Biz mebuslar jaketatay giymiştik.


Rahmetli belediye reisi Cemal atıldı. Açık renkli elbisesini göstererek ilk defa şerefine giydiğini söyledi. Halbuki giyildiği ütüsüzlüğünden, yakasındaki lekelerden belli idi.

-Efendi, böyle ziyafetlere açık renk elbiseyle gelinmez, gelmek medeni insanlara yakışmaz, diye azarladı ve bana dönerek niçin smokin giymediğimi sordu:


-Çankırı’ya bir gece şeref vereceğinizi geç haber aldık. Smokin yaptırmak imkânını bulamadık. Siyah olduğu için jaketatayla geldik. Bu kadar kabalığımızı hoş göreceğinizi umarım, dedim.


Güldü ve hiddeti geçti:


-Mazursunuz, buyurdu.


Fakat Cemal’e bir daha hitap ve iltifatta bulunmadı.”


[1][1] Bizim alevî köylerinde medreseden icazetli imam, vâiz, fakih kimseler de bulunurdu.
[1][2] 6.04.1925-11.10.1925 arası Çankırı Valisi  M. Cemil Bey (Berkmen)

Fotoğraf 1: Atatürk Taş Mektep önünde (Kaynak: Ethem Yenigürbüz)
Fotoğraf 2: Atatürk'ü karşılayan Çankırılılar (Kaynak: Aydın Demiröz)

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER